Kriz ekonominin bütün sektörlerini yavaşlattı, durdurdu ve hatta bazılarını geriletti. Hükümetlerin, kurumların ve şirketlerin 2020’yle ilgili yaptıkları tüm analiz, beklenti ve planların anlamını yitirdiği görüldü. Bu nedenle zaten bütün ülkeler gibi Türkiye’de de Hükümet benzeri görülmemiş para ve maliye politikalarına yöneldi. Türkiye olarak ciddi önlemler aldık ve almaya devam ediyoruz. Başarılı olduğumuz söylenebilir. Ancak konuyu genişçe ele almamız, krizdeki hasarı görmemiz, krizden sonra nasıl bir ekonomi ile karşılaşacağımızı öngörmemiz, beklentilerimizi değiştirmemiz, yeni stratejiler oluşturmamız gerekiyor.
Bambaşka planlamalarla, stratejilerle ve umutlarla girdiğimiz 2020 yılının Ocak sonundan başlayarak, bilimsel adı ‘COVID-19’ olan küresel bir sağlık Koronavirüs krizine yakalandık. Koronavirüs krizi dünyayı dramatik şekilde değiştirdi. Hazırlıklı değildik; çünkü bu kriz yaşadığımız önceki krizlerin hiçbirine benzemiyordu. Kısa sürede kavradık ki yakalandığımız sağlık krizinden çıkabilmek için bütün ülkeler ve ülkeler içindeki toplumlar, güçlü bir işbirliği içine girmek zorundadırlar. Ancak aynı anda, krizin üstesinden gelmek için ülkelerin kendilerini sınırları içine, ülke toplumlarının da kendilerini eve kapatmalarının zorunlu olduğunu da öğrendik. Sosyal izolasyon ve mesafe ile hijyen olmazsa olmaz tedbirler. Tablo “Karantina dünyası”ndayız.
Kriz ekonominin bütün sektörlerini yavaşlattı, durdurdu ve hatta bazılarını geriletti. Böyle bir krizi hiçbir ülke ideal yönetemez. Bu krizden etkilenen kurumlar ve şirketler yoluna hiçbir şey olmamış gibi devam edemezler. Hükümetlerin, kurumların ve şirketlerin 2020’yle ilgili yaptıkları tüm analiz, beklenti ve planların anlamını yitirdiği görüldü. Bu nedenle zaten bütün ülkeler gibi Türkiye’de de Hükümet benzeri görülmemiş para ve maliye politikalarına yöneldi. Türkiye olarak ciddi önlemler aldık ve almaya devam ediyoruz. Başarılı olduğumuz söylenebilir. Ancak konuyu genişçe ele almamız, krizdeki hasarı görmemiz, krizden sonra nasıl bir ekonomi ile karşılaşacağımızı öngörmemiz, beklentilerimizi değiştirmemiz, yeni stratejiler oluşturmamız gerekiyor. COVID-19 krizini bu perspektiften yaklaşarak dünya ve Türkiye bağlamında ele alıyoruz ve ulaştığımız sonuçları okurlarımızla paylaşıyoruz.
Dünya ekonomisine kriz hasarı
Başta IMF olmak üzere, uluslararası bütün kurumlar farklı ölçümleri kullanarak COVID-19 krizinin ekonomi üzerinde yarattığı hasarı ilk çeyreği için, ama ancak mal ve hizmet üretimindeki düşüş bazında hesaplamaya çalıştılar. Ulaşılan ortak sonuçlar şöyle:
Gelişmiş ekonomiler için hasar tespitleri: Başta Çin olmak üzere önce arz sonra da talep tarafının dengelerinin bozulması küresel çapta bir kaosa sebep oldu. Para politikası araçlarını neredeyse tamamen tüketen AB’de büyüme ihtimalleri tamamen ortadan kalktı. Çin ekonomisi 2020’nin ilk çeyreğinde - 9 büyüme ile büyük hasar aldı.
Diğer gelişmiş ekonomiler ise esas etkiyi, yılın ikinci çeyreği sonunda görecekler; ancak bunlar için birinci çeyrek parlak geçmedi. IMF, gelişmiş ekonomilerin 2020 yılında yüzde 6.1 daralacağını açıkladı.
Ülkelere göre hasar tablosu şöyle hesaplanıyor:
• ABD için 2020 yılı GSYH büyüme tahminini % -5.9 görünüyor. ABD, ekonomisinin 18 trilyon 561 milyar dolar olan GSMH’sının yüzde 30’unu senenin ikinci çeyreğinde kaybedecek.
• Avrupa Birliği’nin (AB’nin) Avro Bölgesi’nde 23 trilyon dolar olan GSMH’sı % 7.5 daralacak.
Ülkeler bazında gelişmiş diğer büyük ekonomilerin daralması ise şöyle hesaplanıyor:
• Almanya’nin 4.7 trilyon dolarlık GSMH’sı % 7.0
• Fransa’nin 3 trilyon dolarlık GSMH’sı yüzde 7.2
• İtalya’nın 2.2 trilyon dolar olan GSMH’sı % 9.1
• İngiltere’nin 3 trilyon dolar olan GSMH’sı % 6.5
• İspanya’nın 1.8 trilyon dolar olan GSMH’sı % 8.0
• Hollanda’nın 1 trilyon dolar olan GSMH’sı % 7.4
• Japonya'nın 5 trilyon dolar olan GSMH’sı % 5.0.
Gelişmekte olan ekonomiler için hasar tespitleri: Salgın nedeniyle küresel ticaretin durma noktasına gelmesi gelişmekte olan ekonomileri olumsuz etkiledi. Ancak nüfus yapıları ve kapasiteleri yönünden gelişmekte olan ülkelerin toparlanma sürecini daha hızlı atlatması bekleniyor. Bu ülkeler için orta vadeli görünüm gelişmiş ekonomilerden daha olumlu. Gelişmekte olan piyasalar ve kalkınmakta olan ekonomilerin 2020 yılında sadece yüzde 1.0 daralacakları öngörülüyor.
Tünelin ucundaki ışık: Varsayım olarak sağlık krizi Temmuz-Ağustos aylarında aşılmış olacak ve global ekonomi 2020'de yüzde 3.0 daralacak. 2021 ile birlikte toparlanma dönemi başlayacak; bu konuda karamsarlık yok. Global ekonomi için 2021 büyüme tahmini yüzde 5.8, gelişmiş ekonomiler için yüzde 4.5. Ayrıca özelde, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu gelişmekte olan ekonomiler için büyüme yüzde 6.6 varsayılıyor.
Türkiye ekonomisinde kriz hasarı tespitleri: TOBB/TEPAV Araştırması
TEPAV’ın yaptığı ülke çapında geniş araştırmaya göre Türkiye’de ilk çeyrekte krizin işletmelere etkisi büyük oldu; şu sonuçlar saptandı:
• Salgının etkileri bakımından bölgeler, sektörler ve işletme ölçeği arasında farklar bulunuyor.
• Firmaların kriz yönetimi yapması için gereken bilgiler yeterli değil; kriz yönetimine yönelenlerin oranı büyüklerde yüzde 61, KOBİ’lerde yaklaşık yüzde 30’lar düzeyinde.
• Faaliyetleri tamamen duranların oranı büyük firmalarda yüzde 11 iken küçük işletmelerde bu oran yüzde 36 gözüküyor.
• Firmaların yarısından fazlasının cirosu yüzde 50’den daha fazla düştü. Ciro düşüşlerinde bölgelere göre önemli farklılıklar oluştu. Güneydoğu Anadolu’da firmaların yüzde 71’i cirosunun yarıdan fazla düştüğünü söylerken Batı Anadolu’da bu oran yüzde 32’dir.
Türkiye’nin direncini artırmak için: Türkiye Sınai Kalkınma Bankası (TSKB) Ekonomik Araştırmaları
TSKB araştırmasına göre yaşanan salgının Türkiye ekonomisi üzerindeki tahribatını gidermek ve bir an önce normalleşmeye geçebilmek için alınması gereken önlemler şu şekilde özetleniyor:
1) Türkiye ekonomisinin, ihracat ve turizmden kaynaklı gelişmelere duyarlılığına paralel olarak, uygun fonlama imkânlarıyla finansal kanalların güçlendirilebilmesi, dolayısıyla risklerin sınırlandırılması mümkün.
2) Önümüzdeki dönemde, şirketler arz ve talep taraflı sorunların yanı sıra küresel değer zincirindeki bozulmadan kaynaklı sorunlarla da karşılaşmaya devam edecek.
Bu nedenle şirketlerin mevcut işgücü ve üretimlerini koruması, işletme sermaye ihtiyaçlarını makul maliyetlerle karşılayabilme kabiliyetlerine bağlı olacaktır. Ancak salgınının tüm sektörlere yaygın biçimde olumsuz etki etmesi, işletme sermayesi yönetimindeki hedeflerin önünde engel teşkil ediyor. Bu nedenle şirketlerin somut bir ekonomik toparlanma gerçekleşene kadar likidite sorunlarının çözümünde dış finansmana başvurmaları gerekmektedir.
3) Değer zincirinin yaşanan küresel şokun getirdiği olumsuz etkiden korunması, işgücü piyasasının korunması ve desteklenmesi ile sanayi ve hizmetler sektörlerinin dönüşümünün kurgulanması önem kazanmıştır.
4) Her sektör ve sektör oyuncusu için sürdürülebilir yatırım duruşunun desteklenmesi, kapsayıcılık prensibi gereği en çok ihtiyacı olan gruplara, en çok ihtiyaçları olan dönemde destek verilmesi, toplumsal cinsiyet dengesini gözeten ve iyileştiren adımların atılması, proaktif bir şekilde, iklim risklerini dikkate alan bir duruşla planlamaların yapılması en doğru politika olacaktır.
5) Pandeminin doğrudan ve dolaylı etkileri karşısında, hükümetlerin şirketlere destek olmak için attığı adımlar üç başlık altında toplanabilir. Firmaların nakit akımlarını iyileştirmek adına, hükümetlerin yüzde 65’i finansal koşullarda gevşemeye giderken yüzde 26’sı firmaların mal ve hizmetlerine talebi canlandırdı. Hükümetlerin yüzde 53’ü ise istihdam ve maaşlara yönelik destek paketleri açıkladı ve devlete ilişkin ödemelerde azaltıma ya da iptale gitti; Türkiye bu yolu izledi.
6) Türkiye ekonomisinin, dış talep ve turizm faaliyetlerine olan duyarlılığı artarken gelişmelerin büyüme görünümü üzerindeki aşağı yönlü riskleri artırdığı görüldü. Uygun fonlama imkânlarıyla finansal kanalların güçlendirilmesi suretiyle bu risklerin sınırlanabilmesi mümkün.
7) Türkiye imalat sanayi katmadeğerinin yüzde 5’i Çin’den gelen girdilerle yaratılmakta. AB ülkelerinin imalat sanayi sektöründeki payı yüzde 6 dolayında. Bu nedenle önümüzdeki dönemde imalat sanayinin yüzde 10’undan fazlasının tedarik zincirlerindeki aksamadan kaynaklı olarak girdi arzında sorun yaşama riskiyle karşı karşıya kaldığı görülüyor. Çin’den ürün tedarikinde sorun yaşanması durumunda Türkiye’de en çok etkilenecek sektörlerin tekstil, giyim ve otomotiv olduğu görülmekte.
8) Tüm iktisadi oyuncuların iş yapış şekillerini ve karar alma mekanizmalarını yeniden gözden geçireceği bu dönemde, sektörler için de dönüşüm kaçınılmaz olacak. Bu dönüşümü düşünürken iki nokta öncelikli olarak karşımıza çıkıyor: Firmaların, yeni döneme uyum sağlamak için yelpazelerini genişletmeleri ve bugüne kadar uyguladıkları iş pratiklerini dönüştürmeleri.
Gelen Dünya ve Türkiye ekonomisi
“Dünya ekonomisi krizden sonra büyük bir değişim içine girecek!” Bu tez veya önerme ortak kabul gördüğü bir noktaya ulaştı; hepimiz gelecekle ilgili analizlerimizi bu tez çerçevesine oturtmaya çalışıyoruz ya da çalışmalıyız.
Buna göre yeni dönemin ekonomisi şu karaktere bürünecek:
a) Dünyanın en büyük ekonomileri resesyona girecek.
b) Buna karşılık likidite, tarihte örneği görülmemiş seviyelere çıkacak.
c) Ama risk algısındaki bozulma sebebiyle likidite mobilitesi sınırlı kalacak.
Bu küresel ortama şu yaşanmış gerçeklikle gireceğiz:
• Pandemi tüm ülkelerin büyüme beklentilerini aşağı çekti.
• Gelişmiş tüm büyük ekonomilerin resesyona gireceği kesinleşti.
• Dış talep şoku bütün ülkeler için devam edecek.
• Sanayi üretimi çok ciddi ölçülerde yavaşladı.
• Önümüzdeki aylarda, görülmemiş küçülme rakamları ortaya çıkacak.
• Her ülke resesyonu, küçülmeyi, negatif büyümeyi konuşur duruma gelecek.
• Tüm dünyada havayolu taşımacılığı ve turizm başta olmak üzere pek çok sektör çok derin yaralar almış olacak.
• Krizde önlem olarak teşvik ve desteklerle ertelenmiş, muhtemelen 50 milyon yeni işsiz, mevcut 180 milyon işsize eklenecek, küresel ekonominin sırtına 230 milyon istihdam yaratmak gibi çok ağır bir yük binecek.
Yeni bir dünya olacak ise yeni bir Türkiye de olacaktır
Türkiye’nin geçen yılın son çeyreğinden itibaren göstermeye başladığı olumlu performans pandemi nedeniyle 2020’nin ilk yarısında kesintiye uğramış oluyor.
Piyasaların, güvenli liman arayışı ve paranın başta ABD olmak üzere gelişmiş ekonomilere yönelmesi, Türkiye ekonomisi için varolan kaynak yaratma sıkıntısını daha ağırlaştırdı. Bozulan arz ve talep dengelerinin yarattığı etki olarak pek çok yerel üretici ve hizmet sağlayıcı zorluklar yaşadı/yaşayacak.
Pandemi nedeniyle hükümet tarafından açıklanan destek paketleri, ekonomideki sürdürülebilir büyüme için kritik önemde. Pek çok sektörü destekleyen paketlerle salgının etkilerinin asgari seviyede tutulması sağlandı. Bu yaklaşımın pandemi sonrasında da sürdürülmesi zorunlu olacak. Destek paketlerinin merkezi yönetim bütçesi üzerine getireceği ağırlık ise geçici nitelikte ve kalıcı bir sorun yaratması beklenmiyor. Ulaştırma ve turizm başta olmak üzere yara alan birçok sektörde normalleşme süreci yavaş işleyecek.
Yüksek seyreden işsizliğin salgınla daha da artma ihtimali ve hanehalkı harcamalarını aşağı çekmesi, likiditenin reel sektöre yönelmeme ihtimali ve yatırım harcamalarının canlanamaması gibi sorunlara çözüm aranacak.
Destekle ertelenmiş işsizlik açığa çıkacak; mevcut 4 milyon işsize 3 milyon yeni işsiz katılacak.
Sanayi üretimi verileri 2020 yılı ikinci çeyreği itibarıyla önemli miktarda daralma yaşayacak. Küresel ticaret hacminin hızla daralacağı ve üretim faktörlerinin kullanımının zorlaşacağı bu dönemde ekonomi yönetimi zorunlu olarak destek ve teşviklerini yeni istihdam sağlayan yatırım projelerine yoğunlaştıracak.
İmkanlar: Pandeminin ardından başlayacak hasar tespiti ve toparlanma sürecinde dünyadaki bol likidite ve düşük faiz ortamı (Türkiye gibi) gelişmekte olan ekonomiler için güzel bir sıçrama noktası olabilecek. Yatırım ve risk iştahlarının yeniden canlanacağı dönemde var olan geniş finansal koşullar Türkiye ekonomisinin toparlanmasına önemli bir fırsat sunacak.
Katmadeğerli üretime ağırlık veren bir ekonomik modelin inşası yönünde atılacak adımlar öne çıkacak.
Yılın geri kalanında görünümün ve ana makroekonomik verilerin nasıl gerçekleşeceği neredeyse tamamen salgının kontrol altına alınma süreci ile ilgilidir. Bu nedenle süreç ne kadar erken biterse hasar tespiti o kadar çabuk yapılacak ve toparlanma süreci o kadar hızlı başlayacak.
Okurlarımız, yönettikleri ve çalıştıkları işletmelerinin, eğer yapmamışlarsa stratejilerini gözden geçirmeleri ve planlarını, yukarıda özetlemeye çalıştığımız dünya ve Türkiye gerçeklerine uygun olarak yenilemelidirler. Unutulmamalı, doğru adımları atan, yeniliklere açık, yeni iş yapış biçimleri üzerine kafa yormuş, yeni bakış açıları kazanmış okurlarımız öne çıkacaklardır. Girişimciliğiniz asıl bu dönemde test edilmiş olacaktır.
Kötüleşen iş durumunuzu avantaja çevirip daha iyi bir dünya ekosistemi, daha güçlü bir iş dünyasına geçiş kapısı olarak değerlendirmeniz ve işletmeleriniz açısından sürdürülebilir bir gelecek inşa etmeniz KobiEfor’un temennisidir. Sorunların çözümünde hep birlikte mücadele etmek zorunda olduğumuzu bugünlerde daha da iyi anladık.
Tamam, salgın nedeniyle kısa dönem ekonomik faaliyetlerin yüzde 10 yavaşladığını varsayarsak, yılın ilk yarısında tahminen 200-250 milyar TL GSYH kaybına uğradık. Enflasyonumuz yüzde 17'ye kadar yükseldi. Ancak, sağlık, bankacılık, kamu, internet, medya, uzaktan eğitim, giyim, kişisel bakım, yiyecek-içecek gibi sektörler daha hızlı;otomotiv ve emlakta biraz daha yavaş olmak üzere, toparlanacağız. Yeni bir dünya olacak ise yeni bir Türkiye de olacaktır.
Cirolar yüzde 50’den fazla düştü
Hedefler İçin İş Dünyası Platformu’nun TÜRKONFED, TÜSİAD ve UNDP koordinasyonunda gerçekleştirdiği “Covid-19 İşletme Etki ve İhtiyaç Anketi”, koronavirüs salgınının işletmeler üzerindeki etkilerini gözler önüne serdi. Türkiye’nin yedi bölgesini temsilen 47 şehirden 780 işletmenin 23-27 Mart 2020’de online olarak katıldığı ankete göre, büyük işletmelerin yüzde 11’i, mikro ve küçük ölçekli işletmelerin yüzde 36’sı faaliyetlerini askıya aldı.
Cirolarının yarıdan fazla düştüğünü belirten işletmelerin oranı yüzde 50’yi geçerken Güneydoğu Anadolu’da bu oran yüzde 71’e kadar yükseldi. Bunu yüzde 63 ile Doğu Anadolu, yüzde 62 ile Doğu Karadeniz, yüzde 61 ile Akdeniz takip etti. İstanbul yüzde 48 ile Türkiye ortalamasını yansıttı. Batı Anadolu ise yüzde 32 ile şu ana kadar krizin en az etkilediği bölge olarak dikkat çekti.
İşletmelerin yüzde 62’si salgından büyük ölçüde etkilendi, hiç etkilenmediğini söyleyen işletmelerin oranı ise yüzde 3’te kaldı. Ankete göre KOBİ’lerin koronavirüs ile mücadelede öncelikli üç beklentisi; yüzde 80 ile fatura, vergi ve SGK ödemelerinde erteleme, yüzde 77 ile vergi indirimi ve finansal destek olarak sıralandı. Tüm işletmelerin yalnızca yüzde 8’i kriz yönetimine geçmeden işlerinin rutin seyrinde devam ettiğini belirtirken yüzde 32’si kısmen, yüzde 29’u ise yoğun bir şekilde kriz yönetimi yaptıklarını vurguladı.
Firmalar 2020 planlarını gözden geçiriyor: Ankete katılan işletmeler, krizin ne kadar süreceği konusunda ortak bir görüş ortaya koymadı. İşletmelerin yüzde 29’u koronavirüs salgınının bu yılın ikinci çeyreğini etkileyeceğini söylerken yüzde 18’i ise etkilerin dördüncü çeyreğe kadar uzayacağını öngördü. Koronavirüs salgınını ciddi bir tehdit olarak gören işletmeler, bu doğrultuda stratejilerini de gözden geçiriyor. Firmaların yüzde 79’u, 2020 yılı strateji ve faaliyetlerini yeniden ele aldığını ifade etti. Bununla birlikte, her 100 katılımcıdan 34’ü, işletmelerinin iş sürekliliği veya acil durum planı olmadığını belirtti. Firmaların yüzde 95’i krize karşı önlem aldığını söylerken bunların yüzde 85’ini hijyen koşullarının iyileştirilmesi oluşturdu.
"Koronavirüs krizi ile ilgili edindiğiniz bilgiler planlama ve kriz yönetimi yapmanız için yeterli mi?" sorusuna verilen cevaplar ise işletmelerin doğru ve güvenilir bilgiye erişimlerinin olmadığını gösterdi. Firmaların yüzde 24’ü bilgilerinin yeterli olduğunu söylerken yüzde 35’i ‘hayır’, yüzde 41’i ise ‘emin değilim’ yanıtını verdi.
Evinde kal diyemeyen, dijital araçlara erişimi olmayan işletmeler zorda: İşletmelerin yüzde 51’i işletmesinin altyapı ve dijital olanaklarının uzaktan çalışma için yeterli olmadığını belirtti. İstanbul’da bu oran yüzde 52, Ege’de yüzde 40, Akdeniz’de yüzde 26, Güneydoğu Anadolu’da ise yüzde 16. Büyük firmaların yüzde 70’i, küçük firmaların ise yalnızca yüzde 32’si evden çalışma imkânı sağlayabildi. Hizmet sektöründeki firmalarda bu oran yüzde 45, imalatta yüzde 34, ticaret/perakendede ise yüzde 29. Sektör koşulları bir yana bırakıldığında, bu rakamlar, iş dünyasının bir kısmı dijitalleşmede önemli mesafe kat etmişken büyük bir kesiminin de dijital dönüşüm için kaynak ayırmak kadar bilgi transferine de ihtiyaç duyduğunu gösteriyor.
KOBİ’lerin üç beklentisi: Erteleme, indirim ve destek Koronavirüsün ekonomik etkilerinin ele alındığı ankette, katılımcılara beklenti ve talepleri de soruldu. Buna göre, katılımcıların yüzde 80’i fatura, vergi ve SGK ödemelerinde erteleme; yüzde 77’si ise vergi indirimine ihtiyaç duyduklarını belirtti. KOBİ’lerin diğer talepleri ise finansal destek, kredi, çek ve borçlarında erteleme olarak sıralandı. Bunlara ek olarak, katılımcıların yüzde 26’sı çalışanlar için psiko-sosyal destek, yüzde 24’ü de tıbbi ve koruyucu malzeme desteğine olan ihtiyaca işaret etti.
Rakamlarla anket: Katılımcıların yüzde 69’unu mikro ve küçük, yüzde 20’sini orta, yüzde 11’ini ise büyük ölçekli işletmeler oluşturdu. Katılımcıların yüzde 43’ü üretim/imalat, yüzde 37’si hizmet, yüzde 20’si ticaret/perakende sektöründe faaliyet gösteriyor. İnşaat, gıda-içecek ve tekstil-hazır giyim sektöründen firmalar, tüm katılımcıların yüzde 33’ünü oluşturuyor.
Kriz ve normalleşme döneminde Türkiye ekonomisi için; İş dünyasının öngörü ve beklentileri
Kriz bitecek, ardından ne gelecek, normalleşme nasıl olacak, kim ne kaybedecek, ne kazanacak?... Bu soruların en gerçekçi yanıtları iş dünyamızdan geliyor.
TOBB (Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği) Yönetim Kurulu Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu:
“Bu dönemin ana fikri yaşatmak olmalı”
Daha önce benzeri görülmemiş olaylar yaşıyoruz. Hem iç hem dış piyasa durdu. Hem iç hem de dış ticaret yavaşladı. Hem gelişen hem de gelişmekte olan ülkeler olumsuz etkilendi. Tüm küresel değer zincirleri hasar aldı. Hemen her ülkede işsizlik oranı, kamu borçlanması ve firma kapamaları artıyor. Şu an bu sürecin ne kadar devam edeceği belli değil. Ülkemizde henüz ekonominin ne kadar etkilendiğine yönelik makro göstergeler hazır değil.
Daha mikro ölçekte baktığımızda yurtiçi kredi kartı ile yapılan harcamaların yüzde 35, elektrik tüketimininse yüzde 25 azaldığını görüyoruz. Dolayısıyla ekonomide Nisan ayında çift haneli bir küçülme yaşanmakta olduğu tahmin ediliyor. Sonrasındaysa toparlanmanın nasıl olacağı, V şeklinde mi yoksa U şeklinde mi veya başka bir formatta mı olacağı önem kazanacak. Türkiye’nin dış açığını nispeten düşük seviyeye indirmesi olumlu. Ama aynı zamanda bu sürece yüksek kamu bütçe açığı, yüksek borçlanma ve yüksek işsizlikle girmiş olmamızın ekonomideki kırılganlığı artırdığı da göz ardı edilmemeli.
Bu dönemin ana fikri yaşatmak olmalı. Yani firmalarımızı, girişimcilerimizi, üretim ve ticaret kapasitemizi hayatta tutmak. Böylece bu süreç geride kaldığında, yeniden ayağa kalkıp, çalışmaya devam edebiliriz. Bu kapsamda firmaların üzerinde kamu kaynaklı yüklerin hafifletilmesi, işletme sermayesi desteği sağlanması, piyasadaki nakit akışının korunması, özellikle çek ödemelerine yönelik tedbir alınması, insanlara ve en başta da işini kaybedenlere doğrudan gelir desteği verilmesi ilk etapta öncelik olmalı. Kamu idaresi de artık tasarrufu daha ciddiye almalı, gösteriş tarafı ağır basan yüksek tutarlı harcamaları bırakmalı, elindeki kaynağı önce insanların ve firmaların üzerindeki vergi ve benzeri yükleri azaltmaya dönük olarak kullanmalı.
Hayatımızın örgütlenme biçiminde ve iş hayatında kapsamlı bir değişiklik gerekiyor. Çalışma ve sosyalleşme adetlerimiz değişecek. E-ticaret ve internet hız kazanacak. Dijitalleşme ve bulut uygulamaları artacak. Uzaktan eğitime geçiş beklenenden daha çabuk olacak. Esnek çalışma, uzaktan çalışma, istisna değil bir nevi norm olacak. İşyerleri seyahat yerine, video konferansa ağırlık verecek. Harcama ve tasarruf alışkanlıkları değişeceğinden artık firmalarımız için yatırım harcamalarında daha dikkatli ve tedbirli hareket etmek gerekecek.
DEİK (Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu) Yönetim Kurulu Başkanı Nail Olpak
“Kendine has proaktif bir yapımız var”
Ekonomi otoritelerine göre daha önce, aynı anda hem insan hayatını hem de ekonomiyi böylesine etki eden benzer bir kriz tecrübesini son dönemde yaşamadık. Dolayısıyla tüm insanlığın birlikte mücadele etmesi, dayanışmanın altın kural olarak benimsenmesi ve günlük yaşamın da dijital hayatın getirdiği yeni disiplinlere uyum sağlaması gereken bir zamandayız.
Sayın Cumhurbaşkanımızın öncülüğünde, ekonomi yönetimimiz ile ilgili Bakanlıklarımızın gereken adımları atması ve hem insanımızın hem de iş dünyamızın sağduyulu desteği neticesinde, istikrar ve tedbir odaklı destek paketlerinin devreye girmesiyle birlikte, endişenin kazanmasına izin vermeden yeniden işimize odaklandık. Biz de DEİK olarak, Türkiye’nin en geniş tabanlı Yürütme Kurulu ile çalışmalarını sürdüren bir iş platformuyuz. Sürecin en başından itibaren ‘Önce Sağlık” ilkesiyle insan hayatının birinci önceliğimiz olduğunu ifade ederken aynı zamanda tüm tedbirleri alarak çalışmamız ve çarkların optimal seviyede dönmesi gerektiğini söyledik. İlk günden beri “İşlerimizi askıya almıyoruz” derken, “İşletmelerimiz ile çalışanlarımızın sağlığını ve istihdamımızı koruyoruz” prensibiyle hareket ettik. Özellikle; gıda, ilaç, temizlik, enerji, iletişim, lojistik ve kamu hizmetleri gibi durdurulamaz üretim hatları olan hayati sektörleri de düşünürsek, çarkların dönmesinin hem ekonomik bir ihtiyaç hem de yaşamsal bir zorunluluk olduğunu görüyoruz.
Sektörler bazında şu an için tüm dünyada olduğu gibi, Türkiye için de net bir durum tespiti ya da öngörüde bulunmak zor. Ancak başta turizm, hizmet sektörü, esnafımız ve günübirlik kazançla geçinen vatandaşımız olmak üzere, sürecin başında en çok etkilenen sektörler olarak lojistik, otomotiv, tekstil ve hazır giyim, demir-çelik gibi alanları sayabiliriz. Türk iş dünyası lojistik sektöründe dahi tüm tedirginliklere rağmen bu işin üstesinden gelme konusunda umutlu ve hatta bir çok noktada kendi çözümünü oluşturuyor. Ayrıca bu dönemde, Ticaret Bakanlığımızın destekleriyle birlikte lojistik alanında da süreci lehimize çevirecek her türlü adım atıldığını görmek bizi daha motive ediyor.
Mart ayında ihracatta yüzde 17.8 seviyesinde bir düşüş yaşanırken Nisan ayı için tahminen yüzde 30 civarında bir kayıp bekleniyor. Böylesine çok boyutlu bir küresel ekonomik aktivite probleminin yaşandığı ve arz-talep dengesinin sarsıldığı bir dönemde dahi Türkiye’nin süreçten en az hasarla çıkacağına inanıyoruz. Türkiye’nin geçmiş dönemde yaşanan küresel ölçekli ekonomik krizler de dahil olmak üzere, maalesef çok acı ama aynı zamanda da çok önemli tecrübeleri var. Açıkçası krizlerin etkileri, sonuçları ve duruma göre pozisyon belirleme noktasında oldukça hızlı bir ülkeyiz. Ve en önemlisi de yaşanılan sürecin dinamiklerine hızla uyum sağlayabilen kendine has proaktif bir yapımız var. Bunlar bizim için ileriye dönük çok değerli avantajlarımız. Yeter ki süreci tüm dinamikleriyle doğru okuyalım ve işlerimizi askıya almadan daha iyisini yapmak için hep birlikte mücadele edelim.
Önümüzdeki dönemde, Türkiye ve diğer ülkelerin en çok ihtiyaç duyacağı konu; güven inşa etmek olacaktır. Bu süreçte hangi ülke yatırımcılara daha fazla güven verir ve ekonomi, ticaret ve üretim açısından ne kadar güçlü bir şekilde ayakta kalırsa kimler tedarik zincirini en iyi şekilde yönettiğini ispat ederse paranın ve yatırımın gidişatı o yöne doğru olacaktır. DEİK olarak, iş dünyamız adına üstlendiğimiz ticari diplomasi misyonumuzu aynı şekilde sürdürecek ve Türkiye’nin bu süreci en az hasarla atlatması için var gücümüzle çalışmaya devam edeceğiz.
TİM (Türkiye İhracatçılar Meclisi) Başkanı İsmail Gülle
“Pazarlarımızı genişletmeyi başardık”
Tüm dünyayı etkisi altına alan koronavirüs salgınının etkisiyle Şubat ayından itibaren birçok ülkenin gerek ithalatında gerekse ihracatında düşüş yaşandı. 2020’nin üçüncü ayında, koronavirüs salgınının merkezinin en büyük ihracat pazarımız olan Avrupa Birliği’ne kayması, dünya genelinde gözlenen talep şoku ve tedarik zincirindeki kırılmaların etkisini, güçlü bir şekilde küresel ticaret üzerinde gözlemlemeye başladık ve ihracatımız da bu tablodan doğal olarak etkilendi. Türkiye ihracatçısının proaktif gücüyle dünya ekonomisini durma noktasına getiren koronavirüse karşı iyi bir sınav verdi. Çin, Almanya ve İtalya gibi birçok ihracatçı ülkenin aksine ihracatçı sayımız artarken pazarlarımızı genişletmeyi başardık. Firmalarımıza küresel ticarette bugün yaşanan olağanüstü gelişme ve koşullara rağmen ihracattan vazgeçmemeleri hasebiyle teşekkür ediyor ve tebrik ediyorum.
Çin’de başlayan salgın, tüm dünyaya bir konuyu daha net bir şekilde göstermiş oldu. Dünyanın, alternatif, sağlıklı, güvenilir tedarikçi ülkelere ihtiyacı vardır. Bu sebeple dünya alternatif tedarik merkezleri arayışını hızlandırmış durumda. Türkiye’nin Çin’deki koronavirüsten dolayı güvenilir liman konumu daha da önem kazandı.
Temassız ihracat nasıl etkileyecek?: İhracatçılarımıza yönelik ek önlemler konusunda ilgili tüm bakanlıklarımız ile temaslarımız yoğun bir şekilde devam etmektedir. İhracatçılarımızın ürünlerini dünyaya yetiştirmek adına talep ettikleri kargo uçaklarının sayısının artırılması adına tüm imkanlar seferber edilmiş durumdadır. Bilhassa, Irak ve İran sınır kapılarında devreye alınan temassız ihracatın Kapıkule’de de uygulanması konusunda Ticaret Bakanlığımız ile birlikte çalışmalar devam etmektedir. Şu ana kadar gümrük kapılarında kısmi olarak birtakım aksamalar yaşansa da ihracatımız oralardan da akmaya devam etti. Deniz yolunda sorunumuz yok. Hava kargoyu full gönderiyoruz. Oralardaki açılış ve buradaki rahatlamayla birlikte siparişlerimizin, yeni işlerimizin peşinde olup var gücümüzle çalışmaya devam edeceğiz. Bu noktada, tüm bu süreci proaktif bir şekilde yürüttüğümüz sayın Bakanımız Ruhsar Pekcan’a şükranlarımızı ifade ederim.
Koronavirüs salgını sonrası başka bir dünya düzeni kurulacak. İnsanlar tüketimlerini gözden geçirecek, firmalar kendilerini baştan aşağı gözden geçirecek. Her şeyin değişeceği ortamda Türkiye; güvenilir, sözünde duran ve her daim üreten bir ülke imajı ile kaldığı yerden daha fazlasını yapma amacıyla yoluna devam edecektir. Bu salgından ders çıkarılması gerekir. Yerli ve milli olmanın altını bu yaşanan kriz doldurdu. İthalatın ucuz da olsa bir gün gelemeyeceğini gösterdiği gün oldu. O açıdan bizim neye ihtiyacımız varsa kendimiz yapmalıyız. Özellikle medikal alanda, kimya alanında pek çok yatırımla birlikte bu konudaki eksikliklerin giderileceğini söyleyebiliriz. Öncelikle istihdamı ve üretimi korumamız gerekiyor. Bu süreç, hepimiz için, tüm dünya için çok yeni ve olağanüstü bir durum. Alınan ve alınacak yeni tedbirlerle en iyi şekilde aşacağımıza inanıyorum.”
TÜRKONFED (Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu) Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan
“KOBİ’ler hayatta kalmalı”
TÜRKONFED üyesi 30 federasyonumuz üzerinden 262 derneğimiz ve 40 bini aşkın işletmemizin nabzını ölçüyoruz. Her kriz döneminde olduğu gibi bu salgın döneminden de yine en fazla KOBİ’lerimiz etkileniyor. Yaklaşık 3.5 milyon KOBİ’miz var, tüm işletmelerimiz içindeki ağırlıkları yüzde 99’lara ulaşıyor. Şu anda Anadolu’da yüzde 50’lik bir kayıptan söz ediyoruz. Güneydoğu Anadolu’da yüzde 70’e ulaşan bir ciro kaybı söz konusu. KOBİ’lerimiz aynı zamanda, büyük şirketlerimizin en önemli tedarik kanallarını oluşturuyor. Dolayısıyla acilen, yerinde önlemler ve doğru kararların alınması gerekiyor.
Olağanüstü dönemlerden geçiyoruz ve olağanüstü tedbirlere ihtiyacımız olduğu açık. Gelişmiş ülkelerin bu güveni verecek adımları atmaya ve deklere etmeye başladığı bir ortamda ülke olarak Sosyal ve Ekonomik Seferberlik ilan etmemiz gerekiyor. Toplum sağlığı için oluşturulan Sağlık Bilim Kurulu gibi toplumsal refah için de kamu, özel sektör, sivil toplum örgütleri ile iş ve işveren örgütlerinin de için de olduğu bir Ekonomik Kurulu’nun oluşturulması önemli. “Önce Küçüğü Düşün!” ilkesiyle KOBİ’lerin hayatta kalmasını sağlamamız gerekiyor. Tüm kredi ve kamu ödemelerinin en az 6 ay faizsiz ertelenmesi ile KDV alacaklarının ödenmesi KOBİ’lerimizin moral gücünü de artıracaktır. Nakit akışı ve finansmana erişimde Kredi Garanti Fonu üzerinden verilen desteklerin artırılması sağlanmalıdır.
Bu bir ekonomik kriz değil, insanlık krizi; aslolan insan hayatı. Bu nedenle işletmelerin hem çalışanlarını hem de toplum sağlığını gözeterek hijyen tedbirlerini en üst seviyede tutmaları gerekiyor. Hemen ardından üretim ve hizmet kapasitelerini mümkün olduğunca devam ettirmeleri ve istihdamı korumaları çok önemli. Salgın elbet geçecek ve dünya büyük bir ekonomik krizle karşı karşıya kalacak. Riskler kadar fırsatlar da ortaya çıkacak. Bu dönemde liderlik, moral ve motivasyon ile şeffaf iletişim, işletmelerimiz için çıkış yolu olacak. Öncelikle şirketlerimizin likit olmaları yoksa kredi almaları kriz sonrası için hazırlıklı olmalarını sağlayacaktır. Çalışanların liderin söyleyeceklerine odaklandığı böyle dönemlerde pozitif bir bakış açısı hem ekipleri için hem de müşteri ve bayi ağları için güven verecektir. Gelecekte iş modelleri, üretim ve tüketim alışkanlıkları ile dijital teknolojilerin daha öne çıkacağı Yeni Normali yaşayacağız. Sorunun değil, çözümün parçası olmaları bu dönemde çok önemli. Geleceği şimdiden kurgulamaları, iş planlarını gözde geçirmeleri ve Yeni Normale göre aksiyonlarını ve senaryolarını çalışmalarını öneriyorum.
TESK (Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar Konfederasyonu) Genel Başkanı Bendevi Palandöken
“Fırtına sonrası hayatı yeniden inşa edeceğiz”
Halkın toplu olarak bulunduğu ve tamamına yakını esnafımız tarafından işletilen kahvehaneler, çay bahçesi ve kıraathaneler, lokantalar, çocuk oyun alanları, berberler, kuaförler ve güzellik salonları, eğlence yerleri ve düğün salonları, hamam, sauna, konaklama işletmeleri, mesire yerlerinde faaliyette bulunan büfe ve benzeri işletmeler ile okul kantin işletmeleri tedbir amaçlı süresiz olarak kapatıldı. Genelge ile zorunlu olarak kapatılan işyeri sayısı yaklaşık 500 bin ve bunların yanlarında çalışanlarla beraber yaklaşık 2 milyon çalışan işyeri kapatıldığı için evlerinde oturuyorlar.
Zorunlu olarak kapatılmamakla beraber insanların evlerinde kalmalarından dolayı müşteri olmaması nedeniyle kapanan minibüs, özel halk otobüsleri, taksiler, okulların tatil edilmesi nedeniyle servis araçları, şehir içi ve şehir dışı yük taşımacılığı yapan kamyon ve kamyonetler, mobilyacılar, otomotiv yan sanayi, matbaacılar, ayakkabıcılar ve terziler gibi küçük konfeksiyon işletmeleri gibi işyerleri var. Bakkal, manav, kasap gibi kapanması zorunlu olmamakla beraber, 65 yaşın üstünde olduğu için veya kronik rahatsızlığı bulunduğu için işyerlerini açamayanlar da var. Tüm bunların da sayısı yine 500 bini buluyor. Özetle 1 milyon civarında işyeri bugün tamamen veya kısmen kapanmış durumda. Bu işyerlerinin tamamına yakınında çalışan kalfa, çırak gibi yardımcı işçiler gündelik/yevmiyeli olarak çalıştığı için toplamda en az 4 milyon esnaf ve yanlarında çalışanlar, hiçbir gelirleri olmadan yaşamaya çalışıyorlar. Bu işletmeler kaldıkları yerden hiçbir şey olmamış gibi devam edemeyecekler. Bazı işletmeler altından kalkılamayacak olan borçlardan dolayı salgın sonrası hiç açılamayabilir.
Korona virüs salgını ile mücadelenin ekonomik etkilerini bertaraf etmek için bu sorunu iki aşamalı olarak ele almalıyız. Virüsle aktif mücadele edilen dönem olan birinci aşamada insanların evlerinde kaldığı dönemin ekonomik etkilerinin azaltılabilmesi için borçların ötelenmesi ve asgari bir gelir desteğinin verilmesi gerekir. Elektrik, su, doğalgaz, kredi taksitleri, kredi kartı ödemeleri, vergi ve SGK primleri gibi kamuya olan borçlar ve benzerleri... Bu borçların ertelenebilmesi için hükümet birçok tedbiri aldı ve bunları hayata geçirdi. Ancak borçların ötelenmesinin yetmediği bir durum da var ki o da esnafın ve esnafın yanlarında çalışanların günlük geçimini sağlayabilmeleri için asgari gelir desteği. Kısaca hayatta kalabilmeleri için… Bu çok önemli.
Salgın sorununu atlattığımız ikinci aşama ise yaraların sarılacağı dönem olacak. Fırtına geçince bir hasar tespiti yapmamız gerekecek kim ne kadar zarar gördü diye. Kapanan işyerleri yeniden açıldığında her şey eskisi gibi kaldığı yerden devam etmeyecek. Bu insanların gelirlerinin olmadığı ama giderlerinin devam ettiği bir dönemden bahsediyoruz. Bu dönemde biriken borçları ödeyebilmek için uzun vadeli bir yapılandırma ihtiyacı doğacaktır. Hatta belki de kısmi bir aftan bile söz edebiliriz. Özellikle kamuya olan ve ödenmesi mümkün olmayan borçların tamamı değilse bile bir kısmı silinebilir. Silinmelidir. Yine de bunu söyleyebilmek için dediğimiz gibi bir hasar tespiti yapmamız gerekecek. Daha sonra yeni dönemin ekonomik tedbirlerini konuşacağız. Fırtına sonrası yeniden kalkınma, yeniden büyüme dönemine girmek zorundayız. Birçok konuda hayatı yeniden inşa edeceğiz.
Bu dönemde ayağımızı yorgana göre uzatmak zorunda bütün işletmeler. Zararı en aza indirebilmek için kısılabilecek tüm giderler kısılmalı. Olabildiğince işçi çıkarmadan bu dönemi atlatmaları ve gelecek dönemlerin planlarını yapmalılar. Halkın tüketim tercihlerinin değişimi, birçok sektörde de bir değişimi zorunlu kılacak. Herkes bu sürece şimdiden hazırlanmalı.
TÜSİAD (Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği) Yönetim Kurulu Başkanı Simone Kaslowski
“Salgınla mücadele için her türlü senaryoya hazırlıklı olmak zorundayız”
TÜSİAD Başkanı Simone Kaslowski Anadolu Ajansı’na (AA) yaptığı açıklamada şunları söyledi. “Uluslararası kurumlarla işbirliğine her zamankinden daha fazla önem verilmesi gerekli. Küresel finansal risklerle mücadele uluslararası işbirliği içerisinde yürütülmeli. Türkiye sorunlarla mücadelede yalnız kalmamalı. Mevcut ekonomik yapının korunamadığı durumda, salgın geçtikten sonra ekonomiyi ayağa kaldırmak için çok daha uzun bir süreye ve daha fazla kaynağa ihtiyaç duyulacak. Ne kadar erken ve yaygın destek verilirse yapıyı muhafaza etmek o kadar mümkün olacak. Bu nedenle destek programının odağı işletmelerin nakit akışlarındaki bozulmanın zincirleme iflaslara neden olmasını engellemek ve istihdam kayıplarını en aza indirmek olmalı. Bunun yanında genel makroekonomik dengelerin sarsılmaması ve finansal bir krize neden olmaması için de tedbirler alınmalı. Döviz likiditesinde sorun yaşanmaması için Fed ile swap hattı açılması ya da alternatif dış kaynak bulunması için girişimlerde bulunulması bu anlamda önemli olacaktır. Paketin genel büyüklüğü ise ekonominin büyüklüğü ile orantılı olmalı. Neredeyse savaş durumuna benzetilen böyle bir dönemde istihdamın ve ekonomik sistemin korunması zorunlu. İstihdamın ve işletmelerin devamlılığını sağlama hedefi doğrultusunda destek paketlerinin milli gelirin yüzde 10’u seviyesinde bir büyüklüğe ulaşmasını beklemek daha gerçekçi olacaktır.
Ülkemizde istihdamı korumak ve özellikle küçük işletmeleri, esnafı, ticaret erbabını, kendi işinde çalışan kişileri desteklemek açısından yeni adımlara ihtiyaç var. Her ne kadar vergi ertelemeleri ve finansmana erişim açısından kolaylıklar sağlansa da burada bankacılık sektörü kaynakları tek başına herkese yetemeyecektir. Merkez Bankası bankalara çok ciddi likidite sağladı, işsizlik fonuna likidite sağlamak için tahvil alımlarına da başladı ancak bu kadar riskli bir ortamda kredibilitesi iyi olan firmalar öne çıkacak. Bu nedenle Kredi Garanti Fonu, teminat gösteremeyecek durumda olan küçük işletmeler için kritik önemde. Kısa çalışma ödeneğine başvuru koşulları bir miktar kolaylaştırıldıysa da bu imkandan son 3 yılda en az 450 gün SGK primi ödemiş olma koşuluna uyabilen çalışanlar yararlanabilecek. Bu dönemin koşulları dikkate alınarak, süre şartlarının daha fazla çalışanı kapsayacak şekilde hafifletilmesi düşünülebilir. Halen önemli bir oranı temsil eden kayıt dışı çalışanlarsa bu desteklerden yararlanma şansına hiç sahip olamadı. Salgın durumunda devletin herkese elini uzatması, dolayısıyla hane halkına doğrudan desteklerin de gündeme gelmesi gerekiyor.
Salgın sonrası normale dönüş planlanmalı: Vergi kolaylıkları, tüm sektörlere değil sadece ‘mücbir sebep’ tanımındakilere sağlandı. Bu yeterli değil. Desteklerin işletmelerimizin olağan faaliyetlerinin sürdürülebilirliği anlayışıyla formüle edilmesi gerek. Çünkü salgının etkisi geçtiğinde üretime hızla ve sorunsuz geri dönebilmemiz lazım. Cirosu belli bir oranın üzerinde düşen herkese kolaylık sağlanmalı. Seçilen sektörlerin tedarik zincirlerinin nasıl etkilendiği de mutlaka hesaba katılmalı. Destekler tasarlanırken kısa vadede ekonomiye can suyu vermek ne kadar önemliyse, salgın sonrası normale dönüşün de planlanması gerekir. Bu nedenle uzun vadede yatırım ortamına zarar verebilecek serbest piyasa uygulamalarından uzak bazı düzenlemelerden de kaçınılmalıdır. Örneğin; bankacılıkta yapılacak düzenlemeler Basel kriterlerinden fazla uzaklaşmamalı, ticaret kanunu ve şirketlerin sermaye yapılarına ilişkin kararlar alınacaksa yatırımcı beklentilerini olumsuz etkilememesine dikkat edilmeli.
G20 daha aktif olmalı, daha bağlayıcı ve net kararlar alabilen bir kurum haline gelmeli. Destekleri tasarlarken mümkün olduğunca geniş bir şekilde çalışan kesimin yararlanmasını sağlamak önemli. Süreç bittiğinde vatandaşlar, yönetimlerin krizle iyi mücadele edip edemediklerini ciddi bir sorgulamadan geçirecek, hem devlet sistemlerinin hem de hükümetlerin ciddi biçimde sorgulanacağı bir dönemi bekliyoruz, şirketler için de risk yönetiminin odağa oturduğu bir yönetim anlayışı devreye girecek. Salgının yarattığı ekonomik yükle hiçbir ülkede sadece tek bir kesimin baş etmesi mümkün değil. Salgınla mücadele için her türlü senaryoya hazırlıklı olmak zorundayız. Bu durumda ekonomik açıdan da daha büyük destekler gerekebilir. Buna da eş zamanlı olarak hazırlıklı olunmalı.”
MÜSİAD Genel Başkanı Abdurrahman Kaan
“Üyelerimize ve iş dünyamıza istihdama devam çağrısı yapıyoruz”
Covid-19 salgınının küresel boyutta ekonomi üzerinde oluşturduğu şokun boyutları göz önüne alındığında, elbette Türkiye’nin de bu süreçten olumsuz etkilenmemesini beklemek doğru olmayacaktır. Bu bağlamda salgın öncesinde yüzde 5 oranında büyümeyi hedeflediğimiz bir yıl olan 2020, sürecin reel sektör üzerindeki etkileri baz alındığında, maalesef hedeflerimizin oldukça gerisinde kalacağımız bir dönem olacaktır.
Bu süreçte reel sektör temsilcileri olarak hepimizin görevi; virüs salgını ve etkilerine karşı belirlenen tedbirleri alarak, kurallara uyarak, hem çalışanlarımızı, hem de işletmelerimizi olabildiğince korumaktır. Ekonomi yönetimince alınan tedbirler ve sağlanan teşvikler sayesinde, üretim ve hizmet kapasitemizi koruyarak üretmeye devam etmek ve istihdamı korumak istiyoruz. Bu süreçte, MÜSİAD çatısı altında faaliyet gösteren işletmelerimizde bu noktada negatif bir gelişme ortaya çıkmaması için elimizden geleni yapıyor ve bu nedenle bir istihdam kaybı yaşanmaması adına, üyelerimize ve iş dünyamıza istihdama devam çağrısı yapıyoruz. Böylece orta ve uzun vadede krizin ortaya çıkaracağı olumsuzlukları en alt seviyede tutma imkânını da değerlendirebileceğimizi umuyoruz. Diğer taraftan, Çin’de ekonomik aktivitenin beklenenden hızlı bir şekilde toparlanmasının, Türkiye’nin lehine bir sonuç doğuracağına inanıyoruz. Bunun yanında, dünya ihracatında Çin ile rekabet edilen kalemlerde de ülkemizin avantajlı bir konuma geleceğini düşünüyoruz. Çin’e yönelik olumsuz sosyal algının uzun vadede değişmeyecek olması, Türkiye’yi düşük maliyetli yeni üretici olarak görme eğilimini artıracaktır.
Toparlanma sürecindeki Çin’in, hızlı üretim ve stok gücü ile küresel piyasada fiyat kırması durumunda, yeni bir üretim politikasına gitmemiz mecburi olacaktır. Bu bağlamda; rekabet gücümüzü artırabilmemiz için, ölçek büyüklüğünün yüksek oranda üretime hazır olması gerekecektir. Bu noktada bilhassa gıda sektöründe yaşanacak talep artışında Türkiye’nin Çin’e nazaran dünya tüketim algısındaki olumlu imajını çok iyi değerlendirmek durumundayız. Bütün bu yeni küresel konjonktür içerisinde; Türkiye ekonomisinin fırsat ve tehditleri çok iyi tespit ederek, güçlü ve istikrarlı yapısı sayesinde, diğer ekonomilerden pozitif olarak ayrışacağını umuyoruz.
OSBÜK (Organize Sanayi Bölgeleri Üst Kuruluşu) Yönetim Kurulu Başkanı Memiş Kütükcü
OSBÜK’ten üretimin devamı için “Tedbir Al ÇALIŞANINI Koru Üretime Devam Et” kampanyası
Birkaç ay öncesine kadar, ekonomideki zor dönemin sonuna geldiğimizi, dengelenme sürecinin başladığını ve sanayi üretimindeki artışları konuşuyorduk. Ne zaman ki, Çin’de başlayan Covit-19 virüsüyle birlikte dünyanın gündemi değişti, bizim de gündemimizin öncelikleri değişti.
Artık işyerlerimizde hijyen kurallarını daha fazla konuşuyor, salgını işletmelerimize, organize sanayi bölgelerimize bulaştırmamak, yayılmasını önlemek için her gün yeni tedbirler alıyoruz. Tüm algılarımız, iş yapma süreçlerimiz, çalışanlarımızın mesaileri, müşterilerimizle ilişkilerimiz yeniden şekillendi.
Peki Covit-19 virüsünün hayatımızda başlattığı bu sürecin henüz neresindeyiz? Sonuna yaklaştık mı? İşte bunu bilmiyoruz. Bunun için; OSB camiası olarak devletimizin belirlediği hijyen kuralları başta olmak üzere, tüm tedbirlere en üst düzeyde uyarak üretim hayatımızı sürdürmeliyiz. Devletimizin ilan ettiği tüm tedbirlere eksiksiz uymak, çalışanlarımız ve işletmelerimiz için hayati öneme sahip.
Bu dönemde en önemli iki önceliğimiz, çalışanlarımızın sağlığını ve işletmelerimizi korumak olmalıdır. Türkiye’de sanayi üretiminin yüzde 33’ünü temsil eden, 2 milyon insana doğrudan istihdam sağlayan, ülkemizin planlı sanayi üretim alanları organize sanayi bölgeleri olarak, bu konuda da Türkiye’ye örnek olma zamanı… İnanıyorum ki, bu süreci de tedbiri elden bırakmadan üreterek birlikte aşacağız. Güçlü bir Türkiye için; “Tedbir al, çalışanını koru, üretime devam et Türkiyem” diyoruz. Sağlıklı kalın…
OSBDER (Organize Sanayi Bölgeleri Derneği) Yönetim Kurulu Başkanı ve İzmir Atatürk Organize Sanayi Bölgesi Yönetim Kurulu Başkanı Hilmi Uğurtaş
“OSB’lerin liderliği çok önemlidir”
Dünyanın son 10 yılda içinde bulunduğu ekonomik ve finansal kriz ortamı salgın ile üçüncü ve yeni bir evreye geçti. Talep ve ihracat düştü. Ekonominin küçülmesi kaçınılmaz. Üretim düştü hatta bazı sektörlerde durdu. Birçoğu KOBİ olan ve ülke gerçeğimiz olarak, her daim finansal kısıtlar içinde yaşayan işletmelerimiz ciddi finansal sorunlarla karşı, karşıya. Tüm sanayiciler, çalışanlarını korumak, onlara iş ve aş vermeye devam etme gayreti içindeler. Borçlarını zamanında ödeyerek, itibarlarını ve işlerini korumak istiyorlar. Bir yandan da kriz sonrasına hazırlanmak hedefindeler. Ancak tüm bunları nasıl yapacakları konusunda ciddi bir kafa karışıklığı ve belirsizlik içindeler. Belirsizliğin ve korkunun yorduğu topluma güven vermek, onlara yeni konfor alanları yaratmak için atılacak her ekonomik adım sosyal ve kültürel gerçekler ile örtüşmelidir. Ülkemizde insanımızın, ailemizin, işletmelerimizin en önemli güven ve destek kaynağı kamudur. Kamu bireysel, kurumsal, sektörel öncelikleri çok doğru belirlemeli, kaynak yaratma ve kaynakları doğru dağıtıp, doğru kullanma hususunda çok başarılı olmak zorundadır. Bunun içinde çözüm ve destek yaratmanın her adımında toplumsal birliktelik, anonim çalışma hakim kılınmalı, konu ile ilgili başta bilimsel veriler olmak üzere bilgi birikimi çok özenli bir biçimde kullanılmalıdır. OSBDER olarak bizler katkı koyabileceğimiz her platformda olmaya hazırız.
Öncelikle bir salgınla uğraştığımız için insan hayatının korunması, sağlıklı bir çalışma ortamının sağlanması ve devamı konusunda başta farkındalık yaratma, bilgilendirme ve bilinçlendirme alanlarında OSB’lerin liderliği çok önemlidir. Pek çok OSB’miz bu konuda pek çok faaliyetin içindedir. OSB’lerin temel görevleri içinde yer alan üretimin devam edebilmesi için gereken temel altyapı hizmetlerinin kesintisiz ve verimli bir biçimde devamını sağlamak asli görevimizdir. Elektrik, su, doğalgaz, atıksu, güvenlik, çevre gibi alanlarındaki hizmetlerimiz kesintisiz sürdürülebilmelidir. Türkiye’de bu kaynakların dağıtımı özel sektör elinde olduğundan tahsilat süreçleri devam etmektedir. Sanayici bu kaynakları kullanmaya devam etmek zorunda olduğu halde ödeme gücü zafiyete uğramıştır. Sanayici OSB’lere elektrik, doğalgaz, su vb. ödemeleri için öteleme vb. taleplerde gelmekte ancak hiçbir kar elde etmeden bu kaynakları sanayiciye sunan OSB’ler ise tedarikçilerine kullanım bedellerini ödemek zorundadır. Pek çok OSB’nin böyle bir süreci finanse etmek gibi bir gücünün olmadığı da açıktır. Bu sorun alanına makul çözümler getirilmesi hususunda ivedi bir biçimde çalışılmalıdır. Tedarikçi-OSB-Kullanıcı zincirinin sekteye uğraması tehlikesi büyüktür.
OSB’lerin bir diğer çalışma alanı ise kriz döneminde işletmelerin ayakta kalması, istihdamın korunması gibi hususlarda kamunun sağladığı teşvik ve destekler hakkında işletmelerin farkındalığının sağlanması, gerektiği yerde bu kaynakların kullanımı hususunda yol gösterici olmalıdır. Bu noktada en tehlikeli alan bilgi kirliliğidir. Teyit edilmemiş, söylenti-dedikodu bağlamındaki söylemler, eksik bilgilendirmeler, yanlış değerlendirmeler ya da habersiz olmak gibi riskleri minimize edecek en iyi iletişim ağı OSB’lerin kamu ve işletmeler arasında moderatör olması ile kurulabilir. Bu dönemde her işletme kendi kriz senaryosunu yazmalı, simülasyonlar üzerinde çalışarak çıkış yolları aramalıdır. Bu dönemde yapılacak en büyük hata paniğe teslim olup, vazgeçmek ve umutsuzluğa düşmek olacaktır. Bu zor günler, ciddi ve büyük değişimlere gebe olan yeni dünya düzeninde var olmanın temellerini atmak için kullanılacak çok özel günler olarak kullanılmalıdır.
TOSYÖV (Türkiye Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler, Serbest Meslek Mensupları ve Yöneticiler Vakfı) Yönetim Kurulu Başkanı Ş. Nezih Kuleyin
“Desteklerin ana ekseni, KOBİ’lerin yaşamını sürdürmesi üzerine kurulmalı”
Temel anlayış değişikliğine ihtiyacımız var. TOSYÖV, KOBİ’lerin sivil toplum kuruluşu ancak kriz, sadece KOBİ’lerin sorunlarının çözülmesiyle aşılamaz. Ekonomi topluca ele alınmalı ve hiçbir sektör mücbir sebep dışında tutulmamalıdır. Ana amaç; üretimin sürdürülmesi için yeni yöntemlerin geliştirilmesi olmalıdır. Sağlık ikinci plana atılmadan bunun başarılabilmesi şarttır. KOBİ’lerin yasal örgütlenmeleri olan kuruluşlar, bankalarla olan ilişkilerde ve faizsiz destek sağlanmasında, Nefes Kredisi’nde olduğu gibi yeniden devreye girmelidirler. Kredi vadelerinin 3-6 ay ertelenmesi kısa vadede tabii ki çok önemlidir ama krizin en az 9 ay ve üzeri bir süre devam edeceği konusunda genel bir kanı oluşmuştur. Bunun önleminin şimdiden alınması gerekmektedir.
Para basma konusunda çok ciddi bir talep oluşmuştur, bu önerinin olumlu ve olumsuz boyutlarıyla hızla değerlendirilerek eyleme geçilmesinde yarar vardır. İhracat veya ithal ikamesi yapabilecek sektörlere özel bir önem vermek zorundayız. Çin yeniden toparlanmaktadır, eğer biz bu kısa dönemde yarattığımız dış pazar olanaklarını ve rekabetçi sektörlerimizi ayakta tutamazsak yeniden kaybetme durumuyla karşı karşıya kalabiliriz. KOBİ’leri ayakta tutmak için alternatif yöntemleri yaşama geçirme zamanıdır. Yatırım ortamının geliştirilmesi olgusuna yeni bir bakış açısı getirmeliyiz. Tüm sektörlerin ana gövdesini oluşturan KOBİ’lerin yaşamlarını sürdürememelerinin sonucu sadece ekonomik bir kriz değil toplumsal bir sorun haline dönüşebilir. Bu nedenle her şartta desteklerin ana ekseninin KOBİ’lerin yaşamını sürdürmesi üzerine kurulması kısa vadeli desteklerin uzun vadeli desteğe dönüşmesi geleceğimiz açısından çok büyük bir öneme sahiptir.
KAGİDER (Türkiye Kadın Girişimciler Derneği) Yönetim Kurulu Başkanı Emine Erdem
“Orta ve uzun vadede çok dikkatli ilerlemek gerekiyor”
Salgın tehlikesi geçtikten sonra ekonomide çarkların yeniden dönmeye başlaması ve salgından olumsuz etkilenen, işlerini kaybeden insanların tekrar ayaklarının üstünde durabilmeleri için kamu yönetiminin daha kapsamlı önlemler ve paketler yürürlüğe koyması gerekecek. Desteklerin tüm sektörleri ayakta tutmayı hedeflemesi, onların ihtiyaçlarına yanıt vermesi ve kısa vadeli desteklerin orta ve uzun vadeli desteğe dönüşmesi büyük bir öneme sahiptir. Ülke olarak COVID-19 sonrası dönemin hazırlıklarına şimdiden başlamamız gerekiyor. Dünya ekonomisinin resesyona gideceğinin öngörüldüğü bir süreci yaşıyoruz. Alınan önlemler çok önemli ve değerli. Orta ve uzun vadede çok dikkatli ilerlemek gerekiyor. Maliyetleri her zamankinden daha fazla kontrol altında tutmak, nakit akışını doğru yönetmek artık şirketler için hayati bir konudur.
İKV (İktisadi Kalkınma Vakfı) Yönetim Kurulu Başkanı ve Kocaeli Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Ayhan Zeytinoğlu
“Tüm tedbirler alınarak üretimin aksamadan devam etmesinden yanayız”
Salgınının yayılmasını önlemeye yönelik alınan tedbirlerle, üretimin yavaşladığı, talebin daraldığı ve ticaretin duraksadığı bir döneme girdik. Krizin küresel olması nedeniyle bu süreç özellikle ihracatçılarımızı olumsuz etkiledi. Mart ayında Kocaeli ihracatı yüzde 21 geriledi. Avrupa’daki yavaşlama nedeniyle ve üyelerimizin ihracatının çoğunluğunun Avrupa’ya olmasından, Kocaeli olarak; pozitif ayrıştığımız noktada maalesef negatife döndük. Özellikle otomotiv sanayide talepler bir anda kesildi. Mart ayında otomotiv sektörü ihracatı yüzde 20 geriledi, ilimizin öncü sektörlerinden kimya sanayi ihracatı ise yüzde 35 geriledi. İlimizde kapasiteler Mart’ta yüzde 70.3’ten 68.6’ya geriledi. Birçok firmamız pandemi nedeniyle duruşa geçti. Duruşa geçmeyenler de daha az kapasiteyle çalışmaya devam ettiler.
Salgının ekonomik etkilerini azaltmak amacıyla istihdamın korunması ve işletmelerin devamlılığına yönelik destek paketleri hayata geçirildi. Biz de üyelerimizden gelen talep ve önerileri TOBB vasıtasıyla iletmeye devam ediyoruz. Bu konular arasında; kısa çalışma ödeneği koşullarının basitleştirilmesi, tüm işletmelerce kullanılabilmesi, mücbir sebep kapsamının genişletilerek, tüm sektörler dahil edilmesi, finansal desteklere ilişkin firmalarımızın krediye erişimleri kolaylaştırılıp yaygınlaştırılması, ihracata yönelik, sınır geçişlerinde karantina koşullarının gevşetilmesi ve tır sürücülerinin vize yenilemesini kolaylaştırıcı uygulamalar geliştirilmesi, elektrik ve doğalgaz faturalarının ertelenmesi de firmalarımız açısından önemlidir. Biz başta kritik sektörler ve ihracatçı firmalar olmak üzere, tüm tedbirler alınarak üretimin aksamadan devam etmesinden yanayız. Alınan tedbirlere uyarsak hem üretip, hem de korunabiliriz.
Ankara Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Nurettin Özdebir
“Ülkemiz için yüzyıllarca daha üretmeye devam edeceğiz”
Cumhuriyete giden yolların temelinin atıldığı, kurtuluş mücadelesinin fitilinin ateşlendiği “vatanı kuran ve kurtaran” Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 100. yaşını büyük bir gururla kutluyoruz. Esareti içine sindiremeyen ve yabancı bir doku gibi reddeden; fikri hür, vicdanı hür; tek kaygıları vatan olan, Atatürk önderliğindeki vatanseverlerin aldığı sorumluluk ve aynı ruhla Cumhuriyet’i ve onun değerlerini korumak ve daha da yukarı götürmek sorumluluğu ve bilinciyle çalışacağız ve ülkemiz için yüzyıllarca daha üretmeye devam edeceğiz. Bu topraklar çok badire atlattı. Bu kez de bu sıkıntılı günleri tek yürek olarak, dayanışma ruhuyla atlatacağımıza inanıyoruz. Cumhuriyet ve onun değerleri için, çocuklarımız bayram yapmaya devam edebilsin diye, bu coşku bitmesin diye, sanayiciler olarak sonsuza dek çalışacağız, üretmeye devam edeceğiz.
Bugün Türkiye ekonomisi 1.7 milyon işletme ve sanayideki payı yüzde 20 seviyelerine gelmiş, dünyanın en büyük 20., Avrupa’nın ise 7. büyük ekonomisidir. Ama kat etmemiz gereken hala önemli bir yol var. Biz sanayiciler; ülkenin bağımsızlığının ekonomik bağımsızlıkla sağlanacağının bilincindeyiz ve o inançla bıkmadan yorulmadan üretmeye ve katmadeğer yaratmaya devam edeceğiz.
Eskişehir Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Celalettin Kesikbaş
“YEKDEM maliyetleri 6 ay ertelensin”
YEKDEM enerji maliyetlerini daha da arttırdı. Hükümetimizin aldığı tedbirler ve hayata geçirdiği destekleri çok önemsiyoruz ve olumlu buluyoruz. Ancak bu süreçte YEKDEM ağırlaşan koşullara daha çok yük bindiriyor.
Bu dönemde sanayiciler olarak sadece elimizi değil, tüm bedenimizi taşın altına koymuş durumdayız. Yenilenebilir enerji üretiminin desteklenmesinin kamunun asli görevlerinden biri olduğunun farkındayız ve bizlerde bu güne kadar YEKDEM ödemelerimizi düzenli olarak gerçekleştirdik.
Ancak geldiğimiz noktada YEKDEM maliyetlerinin mücbir sebep sayılarak salgının etkileri bitene kadar 6 ay boyunca alınmamasını istiyoruz. Hükümetimizin bu konuda da sesimizi duyacağını ve üretimin sürmesi için yeni bir adım atacağını ümit ediyoruz. Çünkü bu zor günleri birbirimizi anlayarak, birlik ve beraberlik içerisinde geçireceğimizi biliyoruz.
Kocaeli Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Necmi Bulut
Reel sektörün daha fazlasına ihtiyacı var”
Virüse karşı alınan önlemler bakımından ülkemiz başarılı ülkelerden biri olmuştur. Aynı başarının iktisadi etkileri yönetmek için de ortaya konmasını umut ediyoruz. Türk iş dünyası, dünyanın “Evinde Kal”dığı bu dönemde ticari hayatın devam etmesini sağlayabilmek için finansmana ihtiyaç duymaktadır. Odamız üyelerinin birçoğu virüs sebebiyle ya faaliyetlerine ara vermiş ya da faaliyetlerini çok kısıtlı devam ettirmektedir. Kocaeli Ticaret Odası olarak; koronavirüs salgınına karşı alınan tüm sosyal ve iktisadi tedbirleri destekliyoruz. Ancak reel sektörün daha fazlasına ihtiyacı olduğuna inanıyoruz.
Mevcut kredi borçlarının mücbir sebep hali bitene kadar ötelenmesi ve faizlerinin alınmadan yapılandırılması, mücbir sebepten dolayı vergileri ertelenen sektörler kapsamının genişletilerek tüm sektörleri kapsaması ve mücbir sebepten dolayı KDV, Stopaj, Damga Vergisi, Muhtasar, SGK primi ödemelerinin mücbir sebep hali bitene kadar tahakkuk ettirilmemesi, SGK ödemelerindeki indirim oranının artırılması ve SGK ödemelerindeki stopajların kaldırılması, Çek / Senet / Kredi Kartı borçlarının mücbir sebep hali bitene kadar faizsiz ötelenmesi ve ödenememiş borçların sicile işlenmemesi, il, ilçe belediyelerinin uygulamalarının, su faturaları, tabela vergisi ve emlak, ilan vergilerinin, işgaliye bedellerinin, işyerlerinin kira bedellerinin yılsonuna kadar ertelenmesi, il-ilçe belediyelerinin insiyatifi kendinde olan esnaf üzerindeki bazı alacaklarından vazgeçmesi-feragat etmesi, kira almaması ve bu yolla iş insanına doğrudan destek sağlaması, elektrik ve doğalgaz faturalarının ertelenmesi, kamu ve özel sektör erbabı işletme sahiplerinin kiralarının yılsonuna kadar ertelenmesi, KOSGEB kredilerinin hizmet sektörünü de kapsayacak şekilde genişletilmesi, mücbir sebep kapsamında kapanan firmalara özel olarak, 1 yıl ödemesiz ve düşük faiz oranlı olarak kredi kullandırılması, başta Odamız üyesi iş insanlarının ve ülkemiz iş dünyasının sorunlarına çözüm önerilerimizdir.
KalDer (Türkiye Kalite Derneği) Yönetim Kurulu Başkanı Görgün Özdemir
“Kaliteye hiç olmadığımız kadar ihtiyacımız olacak”
Öncelikle her işletmenin sakinliğini koruyarak, hızlı ve doğru kararlar almak için olası alternatifli senaryolarının üzerinde çalışmaları ve bu senaryolara göre planlarını güncellemeli, değişecek yeni dünyaya göre uzun vadeli stratejik planlarını gözden geçirmelidirler. Önlemlerimizi almalı fakat motivasyonumuzu kaybetmemeliyiz.
Kriz dönemlerinde en çok görülen yanlışlardan biri de kalite ve sisteme yönelik yatırımların geri plana atılması. Hem krizi aşmak hem de postcoronal devirde yaşayacağımız değişimleri göğüsleyebilmek için kaliteye hiç olmadığımız kadar ihtiyacımız olacak. İşletmelerimizin bu dönemde yapacağı yatırımların geleceklerini şekillendireceğini bilerek hareket etmelerini tavsiye ediyoruz. KalDer olarak özellikle KOBİ’lerin kurumsallaşması ve dijitalleşmesi için uyguladığımız EFQM Modeli, paydaşlarımızın Stratejik Planı’na dahil olmaya başladı. EFQM Modeli ile KOBİ’lerimiz başta olmak üzere tüm iş dünyasına rehberlik ederek, bu süreci en az hasarla atlatmaları için çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
TÜMSİAD Genel Başkanı Yaşar Doğan
“Her durumu fırsata çevirecek farklı senaryolarda eylem planları hazırlamalıyız”
Bizim önceliğimiz insan sağlığını, mevcut istihdamımızı ve iş potansiyelimizi korumaktır. Devletimizin almış olduğu tedbirleri ve açıkladığı ekonomik destekleri takip ediyor ve destekliyoruz. Bizlerin işadamları olarak her durumu fırsata çevirecek farklı senaryolarda eylem planları hazırlamamız gerekir. Bu süreçte en önemli argümanımız tasarruftur. Her zaman ön plana çıkardığımız tasarruf ekonomisi ile kaynaklarımızı optimum şekilde kullanarak salgının negatif ekonomik etkilerini en aza indirgeyeceğimize, planlı ve itidalli hareket ederek birlik ve beraberlik içerisinde bu süreci atlatacağımıza inanıyorum. İşletmelere; her türlü kaynaklarını bilinçli şekilde kullanmalarını, salgın süreci ve sonrası için eylem planı oluşturmalarını, açıklanan desteklerden kendilerine uygun olanı kullanmalarını, ekonominin çarklarının dönmesi gerektiği bilinci ile dönüşümlü mesai ile üretime ara vermeden ekonomik faaliyetlerini devam ettirmelerini tavsiye ediyorum. Fedakar olalım, yaptığımız her fedakarlığın milletimiz, devletimiz ve geleceğimiz için olduğu bilincini unutmayalım.
İstanbul Sanayi Odası (İSO) Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan
“Tüm sanayi sektörleri, mücbir sebep kapsamına alınmalı”
İstanbul Sanayi Odası (İSO) Meclisi, Covid-19 salgını nedeniyle Mart ve Nisan ayları olağan toplantısını birleştirerek elektronik ortamda video konferans yöntemiyle gerçekleştirdi. İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan, Covid-19 salgını ile mücadeleye yönelik açıklanan ekonomik destekler kapsamında sanayicileri en olumsuz etkileyen konunun, mücbir sebebin sektörel anlamda dağılımı olduğuna dikkat çekti: “Mücbir sebepte NACE’ye göre sektörel ayrımlar yapmak, fedakarlık ve beklentilerin eşit dağılımı anlayışına uymuyor. Bu zor günlerde Türk sanayisinin NACE üzerinden ayrımcılık lüksü yok. Birbiriyle iç içe geçmiş sektörler arasında ayrışma ve huzursuzluk doğuracak tutum ve uygulamalardan özenle kaçınılmalı, istisnasız tüm imalat sanayi sektörleri mücbir sebep kapsamına alınmalı. Ayrıca kısa çalışma ödeneği ile ilgili tüm gün sınırlamaları kaldırılmalı.”
Bahçıvan, sanayicilerin taleplerini de sıraladı: “Başta KDV alacakları olmak üzere özel sektörün devletten olan alacakları hızla ödenmeli, KDV alacaklarımız bir kefalet enstrümanı olarak kullanılabilmelidir. KGF limitleri şirketlerin geçmiş kullanımlarına ve limitlerine bakılmaksızın süratle açılmalıdır. Getirilen son çek düzenlemesinin piyasada oluşturduğu karışıklık ve haksızlık giderilmelidir. Başta çalışmaya devam eden sektörlerimiz olmak üzere sanayimize enerji desteği sağlanmalı, enerji yoğun sektörlerde elektrik-doğalgaz ödemeleri 6 ay ertelenmeli, diğer sektörlerde taksitle ödeme imkanı getirilmelidir.
Çalışmaya devam eden sektörlerimizin lojistik ihtiyaçları aksamadan giderilmelidir. Bu süreçte özellikle hava ve denizyolu kargo taşımacılığında ortaya çıkan fırsatçı yaklaşımlar engellenmelidir. Geçici vergi ödemesi mutlaka kaldırılmalıdır. Halen kamu bankalarının üzerinde ciddi bir yük bulunmaktadır. Çalışma saatlerinin kısaldığı, çalışan sayısının da azaldığı göz önüne alındığında belli bir süre vergi ödemelerinin özel bankalara da yapılabilmesi imkanı getirilmelidir. Eximbank kredilerinde sağlanan desteklerin kapsamı genişletilmelidir. Gümrüklerde ihracat süreçlerinde yaşanan gecikmeler giderilmelidir. İhracatçılara sağlanacak olan stok finansman süreci netleştirilmelidir.”
Ege Bölgesi Sanayi Odası (EBSO) Yönetim Kurulu Başkanı Ender Yorgancılar
“Dünya asla bir daha eskisi gibi olmayacak”
Uluslararası birçok yetkin kuruluş tarafından yapılan analizler ve akademik çalışmalar, salgından sonra jeopolitik ve ekonomik açıdan köklü değişimler meydana geleceğini, dünyanın bir daha asla eskisi gibi olmayacağını gösteriyor. Kısa vadede, sanayiciyi, çalışanı, firmaları, emekliyi yani her kesimi yaşatmak zorundayız. Çünkü yaşamak için yaşatmak zorundayız. Mücbir sebep kapsamına tüm sektörlerimizin dahil edilerek, enerji faturaları ve kiraların firmalar ve vatandaşlar için ertelenmesi kısa dönemde büyük önem taşımaktadır. Kısa çalışma ödeneği yerine işsizlik fonunun devreye alınması zaruridir. Uzun vadede beklenen reformlarla birlikte sektörel açıdan, stratejik öneme haiz sektörlerde yerli üretim seferberliği ilan edilmesi çok önemli. İnanıyorum ki; sabır ve birlik-beraberlikle, geçmişte pek çok krizin üstesinden geldiğimiz gibi bunun da üstesinden geleceğiz.
ARED (Açıkhava ve Endüstriyel Reklamcılar Derneği) Başkanı Ahmet Özdemirel
Dev sektör teşvik kapsamı dışında kaldı
Ekonomiye yıllık 9 milyar dolarlık katkı sağlayan ve 125 bin kişiye iş imkanı sunan açıkhava reklamcılığı ve endüstriyel reklam sektörü, mücbir sebep kapsamı dışında kaldı. Uzaktan çalışma imkanı olmayan sektör teşviklerden faydalanmak için destek bekliyor. Siparişler durdu, istihdam tehlikede. İşyerlerimizin su, elektrik, doğalgaz gibi giderlerine ait ödemelerinin süreç bitene kadar ertelenmesini bekliyor. Ayrıca vergiler ve SGK primleri gibi kamuya yapılan ödemelerde indirime gidilmesi ve süreç bitene kadar ertelenmesi hepimizin faydasına olacaktır. Zorunlu izin dönemlerinde SGK ödemelerinin alınmaması, maddi destek sağlanması, kısa çalışma ödeneğine ilişkin gün ve prim şartlarının bir defaya mahsus olmak üzere tamamen kaldırılması da taleplerimiz arasında. Küçük ve orta ölçekli firmaların kredi ödemelerinin temerrüde düşmeden yapılandırılması, KGF ve KOSGEB kredilerine ulaşımın kolaylaştırılması bizi biraz olsun rahatlatacaktır.
SATSO (Sakarya Ticaret ve Sanayi Odası) Yönetim Kurulu Başkanı A. Akgün Altuğ
“Ekonomi çarklarımız bir şekilde döndürülmelidir”
Süreç ile beraber hızla devreye giren ‘Ekonomik İstikrar Kalkanı Paketi’ ile iş dünyamız temsilcilerinin ve çalışanlarının endişelerinin azaldığını düşünüyoruz. Temennimiz; ülkemizdeki tüm oda ve borsa üyelerinin taleplerine istinaden genişleyen ve şekillenen bu paketin içeriklerinden tüm iş dünyamızın yararlanmasının sağlanmasıdır.
Reel sektörün bu zor süreçte faaliyetlerine devam edebilmesi, istihdam sağlayabilmesi için finansmana erişiminin sağlanması ciddi önem arz ediyor. Salgın süreci hızlı bir şekilde etkisini gösteriyor olsa da ekonomi çarklarımız bir şekilde döndürülmelidir. Bu süreçte ülkemizin ihracat hacminin düşürülmemesi adına kolaylıklar ve destekler arttırılmalıdır. Göz ardı edemeyiz; tedarik zinciri bir kere kırıldı mı, bir daha yerine koymak çok zor olur. Dünyada şu anki süreçte üretim mekanizmalarını koruyabilen ülkeler ayakta kalacak. Bu zorlu süreçte herkes elini taşın altına koymalıdır. İşletmelerin nefes almasını sağlayacak borç ertelemeleri, kredi imkanları, işçi maaşı desteği gibi birçok kalemde verilen destekler artırılmalıdır. Bankalarımız ekonomimizin can damarı olan işletmelerimize kredi verme sürecinde adil olmalı ve gereken desteği sonuna kadar sağlamalıdır. Süreçten en az hasarla çıkabilmemiz için insan sağlığını korumak ve daha sonra da üretimi kesinlikle devam ettirmek zorundayız. İşletmelerimiz bu süreçte ayakta kalmaları ülkemiz için hayati bir öneme sahiptir. Reel sektör temsilcileri desteklerden yararlanmaya özen göstermeli ve umutsuzluğa asla kapılmamalı, üretim mekanizmalarını korumalıdırlar.
Trabzon Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı M. Suat Hacısalihoğlu
“Birlikte başaracağız”
Yaşadığımız süreçte önceliğimiz sağlık. İkinci olarak ise zorda olsa çarkları döndürmeye çalışan iş dünyasının ödeme sisteminin bozulmaması için kredi ihtiyacı karşılanmalıdır. Trabzon ve Doğu Karadeniz bölgesi özelinde firmalarımız birçok sorun yaşamakta ve ekonomi adeta durma noktasına gelmiş bulunmaktadır. Bizim önemle dikkat çekmek istediğimiz konu bankalarımız ve finans çevresinin bu olağanüstü dönemde piyasayı ve özellikle de ödeme sistemini rahatlatacak uzun vadeli ve kolay erişilir kredileri işletmelere acil olarak kullandırmalarıdır. Üyelerimiz bu noktada bankalar ile büyük problemler yaşamaktadırlar. Tabiri caizse milletimizin güzel bir atasözü var, bindikleri dalı kesmesinler.
Özellikle uzun vadeli ve en az bir yıl ödemesiz krediler piyasayı rahatlatabilir. Korkuya gerek yok, itidalli ve akıllıca hareket ederek mücadelemizi sürdüreceğiz ve birlikte başaracağız. İşveren ve işçi bu dönemde el ele vererek hayata tutunmaya çalışmalıyız. KOSGEB üzerinden daha önce 2008 krizi sonrasında uygulanan başarılı teşvikler artırılarak uygulanabilir. Unutulmamalıdır ki bu tür süreçlerde piyasalar en kötünün ardından hızlı bir toparlanma gösterir. Buna da hazırlıklı olmalıyız, üretim yeteneğimizi, istihdamı, işgücümüzü kaybetmemeliyiz.
Alman-Türk Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Dr. Markus C. Slevogt
“Geleceğe umutla bakmalıyız”
İçerisinde Alman-Türk Ticaret ve Sanayi Odası üyelerinin de bulunduğu, dünya çapında tüm Alman Dış Ticaret Odaları’ndan 4000’i aşkın üye firmanın ekonomik beklentilerini ortaya koyan bir anket Nisan’da gerçekleştirildi. Ankette firmaların üçte ikisi ekonomik konjonktürün kötüye gidecek olmasından endişeli, firmaların yarısı, Türkiye’den katılan firmaların ise yüzde 60’ı; önümüzdeki 12 ayda işlerinin azalacağını düşünüyor. Dünya genelinden firmalar en büyük ticari riski ürün ve hizmetlerine talebin azalmasında görüyorlar, yaklaşık yüzde 70’i Korona salgınının etkisi olarak seyahat kısıtlamalarını görüyor.
Ankete Türkiye’den katılan firmalar için gelecek bir yıllık süreçte ticari gelişmelerini etkileyebilecek en büyük risklerin likidite ve finansman, döviz kurları ve ürün/hizmetlere talep olduğunu görüyoruz. Bizler AHK Türkiye olarak, üyelerimize bu alanlarda mümkün olan en iyi desteği sağlamak için çalışacağız. İçinde bulunduğumuz süreçte dünya genelinde olduğu gibi Türkiye’de de ekonomik aktivitelerin devamlılığı büyük önem taşıyor. Bu süreçte birbirimizle dayanışma halinde olmamız, kendimizi ve çevremizi virüsün etkilerinden korumaya çalışırken geleceğe de umutla bakmamız faydalı olacaktır.
Adana Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Zeki Kıvanç
“Asıl mücadele salgın sonrasında başlayacak”
Bizim için en önemli konu, Covid-19’a karşı belirlenen tedbirleri alarak ve kurallara sıkı sıkıya uyarak hem çalışanlarımızı hem de firmalarımızla beraber iş ortaklarımızı korumaktır. Koronavirüs etkisiyle ekonomide faaliyetlerin durma aşamasına geldiği bir dönemde, dünya genelinde olduğu gibi ülkemizde de ekonomik aktivitelerin devamlılığı için uygulamaya konulan destek paketleri yerinde ve zamanında atılmış bir adımdır.
Dikkat edilmesi gereken en önemli nokta, devletimizin aldığı bu kararların aynı hızla ve etkin bir şekilde uygulanabilmesidir. Asıl mücadele salgın sonrasında başlayacak. Yapılacak çalışmalar kapsamında, salgının sona ermesinden sağlık politikalarından yönetim şekillerine, küreselleşmeden yerelleşmeye, ekonomi ve teknolojiye kadar her alanda nasıl bir dönüşüm olacağı üzerine öngörüler ortaya çıkacak. Bu öngörüler çerçevesinde de Türkiye, tüm sektörlerin nasıl şekillenmesi gerektiğine kadar atılacak adımları ve alınacak önlemleri tespit etmelidir. Krizden dersler çıkararak işimizi yeniden tanımlamalı, stratejik anlamda doğru hamleler yapmalı, orta ve uzun vadede nasıl kazanım sağlayacağımıza odaklanmalıyız.
Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Kaya
Salgının Diyarbakır ekonomisine etkileri
Bölgemizin en büyük Organize Sanayi Bölgesi’ndeki işletmelerin yüzde 60’ından fazlası üretimlerini ya tamamen ya da kısmen durdurmak zorunda kaldılar. Ayrıca ticari yaşamın can damarı KOBİ’ler’in de yüzde 80’den fazlası işyerlerini kapatmak zorunda kaldılar. Her şeyden önce ülkenin en önemli üretim, istihdam ve dış ticaret potansiyeli olan tekstil ve diğer önemli sektörleri ayakta tutabilecek politikaları geliştirmek gerekecek. Bunun için başta teşvik yasaları olmak üzere, üretim ve istihdamı arttırıcı finansman kaynaklarını devreye sokarak sanayicilerimizin nakit ihtiyaçlarını karşılamak gerekiyor.
Halen istihdamın en büyük payına sahip olan hizmet sektörünün mutlak surette ayakta kalmasını sağlayacak tedbirleri düşünmek, buna göre sürdürülebilirliği olan politikaları devreye sokmamız, özellikle turizm sektörünün canlandırılmasına yönelik teşvik modellerini sektör temsilcileri ile birlikte geliştirmemiz gerekecek. Tarımı ve sanayimizi yeniden ayağa kaldıracak ekonomik kalkınma paketlerini uygulamakta yarar görüyoruz. İç pazarımızı genişleterek yeni pazar alanlarını yaratmakta fayda var. Açılacak dış pazarlarda anında yer alabilecek bir altyapıyı da hazırlamak gerekecektir.
Erzurum Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Lütfü Yücelik
“Daha güçlü bir Türkiye için üreten ekonomi modeli”
Üretim ve istihdamımızı muhafaza etmemiz için yapılan düzenlemelerin ve sağlanacak desteklerin hiçbir ayrım yapılmadan bütün sektörleri kapsaması ve bankaların, kredi talebinde bulunan firmalara, esnafa, tüccara sicil durumlarını bahane etmeden ve kapılarından geri çevirmeden kredi kullandırması, bu süreci en az kayıpla atlatmamız açısından büyük bir öneme sahip. Bu zamanda devletimizin ve bankaların yapacağı fedakarlıkların yarın daha güçlü olarak karşılığını bulacağından eminiz. Çünkü hepimiz aynı gemideyiz. İş dünyası ne kadar güçlüyse bankalarımız da o kadar güçlü olacaktır.
Biz iş dünyası temsilcileri olarak öncelikle devletimizin yaptığı fedakarlıkları görüyor ve takdir ediyoruz. Bu noktada başta özel bankalar olmak üzere bankacılık sektörünün de daha aktif rol almasını ve ekonomimizin bu süreçten daha az kayıpla çıkmasına yardımcı olmasını bekliyoruz.
İş dünyası olarak daha güçlü bir Türkiye için üreten ekonomi modeline de ne kadar ihtiyacımız olduğunu bu günlerde daha çok benimsedik ve test ettik. Bizler, moral ve motivasyonumuzu bozmadan, gerek toplumumuzun sağlığı, gerekse ekonomimizin geleceği anlamında bu sıkıntılı günleri en az kayıpla atlatmamız için daima üzerimize düşeni yapmaya hazırız. Biz Türk Milleti olarak, şartlar ne olursa olsun, dayanışmayı en iyi bilen, lokmasını bölüşen, darda olana, zorda olana her zaman elini uzatabilen kadirşinas bir milletiz… İnşallah bu hasletlerimizle, bize yakıştığı gibi bu zorlu süreci de birlikte atlatmak için elimizden geleni yapacağız ve bugünleri elbirliği, gönülbirliği ile aşıp, ülkemizin geleceği için hep birlikte çalışmaya, üretmeye ve fayda sağlamaya devam edeceğiz.
TBD (Türkiye Bilişim Derneği) Genel Başkanı Rahmi Aktepe
“Teknolojide üretime devam edilmeli”
Uzmanlar, salgının 6 ay sürmesi halinde Türkiye ekonomisinin yüzde 20, bir yıl sürmesi halinde yüzde 38 oranında küçülebileceği endişesini dile getiriyorlar. Mevcut krizden alacağımız en önemli ders; bilginin, bilim ve teknolojinin en iyi silahımız olduğunun farkına varmamız. Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından yayımlanan “Koronavirüs Salgınından Etkilenmeleri Nedeniyle Beyanları Uzatılarak Ödemeleri Ertelenen Mükellefler Hakkında Duyuru” da belirtilen 16 sektör arasında yazılım sektörü yer almamaktadır. Özellikle de bu dönemde yazılım sektörünün başta sağlık, finans ve üretim sektörleri olmak üzere en çok birlikte çalışılması gereken sektör olması nedeniyle bu sektörün küçülmesinin önüne geçecek önlemlerin acilen alınmasının gerekli olduğunu değerlendiriyoruz.
Öncelikli olması gerekli iki konunun “Haberleşmenin Ayakta Tutulması” ve “Teknoloji Üretimine Devam Edilmesi” olduğunu düşünüyoruz. Yükselmekte olan dezenformasyon girişimleri ve siber saldırılara karşı savaşımızın sürmesi çok önemli. Kamu, özel sektör, sivil toplum kuruluşları ve karar vericiler, yine birlikte çalışmak ve günün koşullarında yaşamın durmaması için çözüm üretmek zorundadır. KOBİ’lerin desteklenmesi, onlara hizmet veren BT sektörünün desteklenmesi devam etmeli, iş kaybı konusunda alınacak önlemlerin yine dijital çözümlere bağlı olacağı gözden kaçırılmamalıdır.
Şu anda etkinliklerini durdurmak zorunda kalan sektör STK’larının sanal ortamda çalışmalarına devam edebilmeleri için ve bu sürecin sonunda yok olmamaları için de bir destek çözümü sağlanmalıdır. Bütün bu süreçlerin sağlam bir dengede yürüyebilmesi için TBD olarak Evrensel Hizmet Fonu’nun önemli bir destek kaynağı sağlayabileceği görüş ve önerimizi paylaşmak isteriz.
TÜBİSAD (Bilişim Sanayicileri Derneği) Yönetim Kurulu Başkanı K. Erman Karaca
“Dijitalleşme yatırımları artarak devam etmeli”
Bilgi teknolojileri sektörü yatırımların azalması ve hizmet ihtiyacının da yavaşlaması nedeni ile süreçten olumsuz etkilenebilir. Context’ten aldığımız son donanım verilerine göre şimdiden 2019 Mart ve 2020 Mart ayı verilerini karşılaştırdığımızda yüzde 24’lük bir daralma olduğunu söyleyebiliriz. Bu süreçte, dijitalleşmenin önemini bir kez daha görmüş olduk.
Bilişim sektörünün altyapı, Ar-Ge ve diğer yatırımlarının artarak yapılabilmesini temin edebilmek üzere sektörün Ekonomik İstikrar Kalkanı Paketine dahil edilmesi yerinde olacaktır. Koronavirüs süreci bittiğinde kuşkusuz hepimiz yeni bir yaşam tarzını benimseyeceğiz. Dijitalleşme ile birlikte bilişim sektörü, sağlık, finans, eğitim ve üretim sektörleri başta olmak üzere birçok sektörle etkileşimini artıracak. Bu nedenle sektörün küçülmesinin önüne geçecek tedbirlerin ivedilikle devreye alınması gerektiğini düşünüyoruz. Kamu ve özel sektör firmaları dijitalleşme yatırımlarını artırarak devam etmeli.
TELKODER (Serbest Telekomünikasyon İşletmecileri Derneği)
“Evrensel Hizmet Fonu’nun kullanılması sektörü rahatlatacaktır”
Koronavirüsü nedeniyle ekonomideki daralmalar sektörde sözleşme iptalleri ve sözleşme bedellerinin ödenmemesi gibi olumsuz durumları beraberinde getirdi. Bu nedenle özellikle sektörde varlığını sürdüren ve tekelleşmeye karşı büyük bir savaş veren alternatif işletmecilerin ekonomik açıdan oldukça olumsuz etkilendiğini gözlemliyoruz.
Bu zor dönemde adeta bir bel kemiği görevi gören telekomünikasyon sektörümüzün ayakta tutulması kritik bir önem taşıyor. Diğer türlü yaşanacak ekonomik kriz sektörün birkaç yıl geri gitmesine yol açabilir. Telekomünikasyon gibi lokomotif bir sektörde yaşanacak büyük çapta ekonomik kriz ise tüm ekonomimizi derinden sarsacaktır.
TELKODER olarak yetkilileri bu çerçevede sorumluluk almaya davet ediyoruz. Telekomünikasyon sektörü diğer sektörlere göre avantajlı bir konumda. Çünkü söz konusu önlem ve adımların hayata geçirilmesi için devlet kaynaklarının yanı sıra sektörde faaliyet gösteren işletmecilerin katkıları ile oluşturulan Evrensel Hizmet Fonu’nun kullanılması da sektörü rahatlatacaktır.
Makine İhracatçıları Birliği (MAİB) Başkanı Kutlu Karavelioğlu
“İş yapma biçimlerinde total bir değişim kaçınılmaz”
Makine İhracatçıları Birliği olarak, virüsün etkilerini ve alınan tedbirlerin yeterliliğini analiz etmek üzere bir anket yaptık. Bu ankette, Türkiye’de faaliyet gösteren makine imalatçısı firmaların yüzde 80’inin Mart ayında sipariş kaybı yaşadığını gördük. Firmaların yüzde 50’si ise hiç sipariş alamadıklarını söylediler. Oysaki tam 7 çeyrektir yüzde 65 kapasite ile çalışan makine sanayi, KOBİ yapısıyla kırılgan bir yapıya sahip ve firmalarımız pandemiden ciddi şekilde etkilendiler. Karantina altındaki büyük pazarlarımızın pandemi nedeniyle sınırları kapattığı için firmalarımız bu süreci kapasitelerini düşürerek yönetmeye çalışıyorlar. Şu an birçok firmamızın elinde 3 aydan 1 yıla kadar sürelerle devam edebilecekleri iş var fakat firmalar bunu zamana yayarak, bu belirsiz süreyi iyi değerlendirmeye çalışıyorlar. Türk makine sektörünün kapasitesi elbette ki bundan çok daha fazlasına elverişlidir, imalatçılarımız daha verimli çalışacağı günleri iple çekiyorlar.
Türkiye’nin toplam ihracatının yüzde 11’e yakınını gerçekleştiren sektörümüzün, ikinci çeyrek bitmeden virüs kontrol altına alınsa dahi önemli bir daralma yaşayacağını düşünüyoruz.
Üretimin Batı’ya doğru çekilip makine geliştiren ülkeler arasında daha dengeli bir şekilde paylaştırılacağı döneme geçiş biraz daha hızlanacaktır. Yatırım ve faaliyet ortamı elverişli olan ülkeler, yani pazarı büyük, insan kaynağı geniş, kayıt dışı oranları ihmal edilebilir seviyede olan, piyasası denetim ve gözetim altında, sermayenin, fikri mülkiyet haklarının, evrensel norm ve değerlerin güvence altında olduğu ülkeler küresel makine imalatının yeniden pay edilmesinde ummadıkları roller üstleneceklerdir. Küresel ölçekte yaşanan bu dönüşüm, bizce Türkiye’deki iş yapma biçimlerinde de total bir değişimi kaçınılmaz kılacaktır.
TOKKDER (Tüm Oto Kiralama Kuruluşları Derneği) Yönetim Kurulu Başkanı İnan Ekici
“Sektör de mücbir sebep kapsamında”
Kredi faiz oranlarındaki düşüşün ve ekonomimizdeki toparlanmanın da etkisiyle operasyonel araç kiralama ve kısa dönem / günlük araç kiralama sektörü 2020 yılına oldukça olumlu başlamıştı. Ancak bu durumdan sektörümüz de elbette olumsuz etkileniyor.
Zorunlu durum nedeniyle uçuş ve havayolu yolcu sayılarına doğrudan bağımlı olan kısa dönem / günlük araç kiralama iş hacminde yüzde 75 oranında daralma meydana geldi. Salgının devam etmesi durumunda daralma daha da artacaktır. Kısa dönem / günlük araç kiralama şirketlerinin havalimanlarındaki ofisleri için havalimanı işletmelerine ödemekte oldukları kira bedelleri ve tahakkuk eden diğer ödemelerde geçici bir süre için yüzde 100 indirim yapılmasını bekliyoruz. Operasyonel araç kiralama sektörü de salgından etkilenmektedir. Bu zor dönemi iş dünyası için mümkün olduğunca kolaylaştırmak için devletimiz bazı önlemler alıyor. Araç kiralama sektörü de mücbir sebep kapsamındaki sektörler arasına alındı. Düzenleme elbette araç kiralama sektörü açısından olumludur.
Türkiye Çelik Üreticileri Derneği Genel Sekreteri Dr. Veysel Yayan
“Sektörümüzün, salgına karşı gerekli tedbirleri alarak çalışmalarını sürdürmesi, ülke ekonomisi açısından önem taşımaktadır”
50.000 kişiyle geçtiğimiz yıl 16 milyar dolar tutarında ihracat yapan ve Türkiye’nin toplam ihracatının yaklaşık yüzde 10’unu gerçekleştiren sektörümüzün, üretim kesintisi yerine, salgına karşı gerekli tedbirleri alarak çalışmalarını sürdürmesi, ülke ekonomisi açısından önem taşımaktadır. Burada yapılması gereken, işyerlerine gidiş gelişlerde ve işyerine girişte gerekli her türlü tedbirin alınmasıdır.
Duruş yapmaktan ziyade, salgının önlenmesini mümkün kılacak tedbirlerin alınması daha rasyonel bir çözüm olarak görülmektedir. İtalya ve İspanya örneklerinde olduğu gibi, ülkenin tümüyle karantina altına alındığı durumlarda bile, süratli bir çözüm ortaya çıkmamıştır. Türkiye, başından beri aldığı tedbirlerle, gerek Avrupa, gerekse Asya ve Amerika’dan ayrışmaktadır. Tüm üretici kuruluşlara, artık herkes tarafından bilinen, hastalığın yayılmasını engelleyecek tedbirleri uygulamaya aktarma ve çalışanlarını bilinçlendirme konusunda azami gayret sarf etmelerini tavsiye ediyoruz.
TOBB E-Ticaret Meclisi Başkanı Öget Kantarcı
“Şirketlerin de bu döneme ciddi bir şekilde hazırlanması gerekiyor”
Bundan sonra insanların daha fazla e-ticareti tercih edeceği anlaşılıyor. E-ticaret platformları olarak ürün çeşitliliğindeki gücümüzü satıcılarımızdan alıyoruz. Önümüzdeki süreçte üretimle ilgili büyük bir duraksama olmadıkça ürün tedariğinde büyük oranda bir aksama olacağını düşünmüyoruz.
Bu dönemde e-ticaret oyuncaları olarak yetkililerin belirttiği uyarılar çerçevesinde önlemlerimizi alarak tüketicilerin ihtiyaçlarına cevap vermek en büyük önceliğimiz. Birçok perakende şirketinin de bu dönemde e-ticaret kanallarına yöneldiğini görüyoruz. Önümüzdeki dönemde tüketici alışkanlıklarının değişeceğini düşünecek olursak perakendecilerin çoklu kanal yatırımlarına önem vereceklerini düşünüyoruz. Tecrit uygulamaları dünya ticaretini neredeyse durma noktasına getirirken şirketlerin de bu döneme ciddi bir şekilde hazırlanması gerekiyor.
UTİKAD (Uluslararası Taşımacılık ve Lojistik Hizmet Üretenleri Derneği) Yönetim Kurulu Başkanı Emre Eldener
“Doküman işlemleri temassız ve kağıtsız yapılmalı”
Bulaşı riskini azaltmak amacıyla taşımacılık süreçlerinden mümkün olan tüm doküman ve ödeme işlemlerinin temassız ve kağıtsız yapılması büyük önem arz etmektedir.
Lojistikçilere zamanında ödeme şart: Bu süreçte, çalışmaları bir zorunluluk olan sahadaki ve ofislerdeki tüm tedarik zinciri ve lojistik çalışanları işlerinin başında olmaya devam ediyor. Lojistik firmalarının varlığını sürdürebilmesi için en önemli koşul hizmet bedellerinin zamanında tahsil edilmesidir. Kriz dönemlerinde hayati öneme sahip lojistik akışların ve taşımacılığın durmaması için lojistik firmalarının nakit akışlarının bozulmaması şart. Bu nedenle taşıma yaptıran ve lojistik hizmet alan yurt içi ve dış ticaret firmalarının ödemelerini en geç 30 gün içinde yapması gerekiyor.
TÜRSAB (Türkiye Seyahat Acentaları Birliği) Yönetim Kurulu Başkanı Firuz Barbaros Bağlıkaya
“Gün çalışmak günüdür”
Korona belası ilk önce seyahat acentalarını vurmuştu. Kamuoyunda oluşan panik havası yla tüketiciler tüm sezona yayılan rezervasyonlarını iptal edip, paralarının iadesini istediler. Bu davranışın seyahat acentaları için nasıl bir yıkıma yol açacağını dilimiz döndüğünce herkese izah etmeye çalıştık. Bu dönem herkese gösterdi ki; tüketici hakları olarak ifade edilen hakların, turizm ürünleri için kullanımı vahim adaletsiz sonuçlara yol açmakta. Hava yolları parasını aldığı, kendileri tarafından iptal edilen uçuşların bedelini belirsiz bir tarihte ödeyecekken; aynı uçuşlarda koltuğu olan seyahat acentaları tüketicilere 14 gün içinde bedeli iade etmek zorunda olmamalıydı. Uzun zamandır dile getirdiğimiz bu krizde herkes için ayan beyan hale gelen bu adaletsizliği ortadan kaldırmak için yaptığımız çalışmaları ve taleplerimizi ilgili makamlara sunduk. Umut ve haklı beklentimizi sürdürüyoruz. Gün, çalışmak günüdür.
İKMİB (İstanbul Kimyevi Maddeler ve Mamulleri İhracatçıları Birliği) Yönetim Kurulu Başkanı Adil Pelister
“Üretmeye ve ihracata devam edeceğiz”
Kimya sektörümüz birçok sektöre hammadde ve yarı mamul sağlayan kritik bir sektör. Bu süreçte sağlığımız için önemli olan temizlik ve hijyen ürünleri, ilaç, medikal ürünler vb. sektörler ise kimya sektörümüzün yelpazesi altında yer alıyor. Kimya sektörü olarak, otomotivden mobilyaya, tekstilden gıdaya kadar hammaddelerimizle pek çok alana dokunarak ülkemiz için büyük bir katmadeğer sağlıyoruz. Öncelikle kimya sektörümüzün ve özellikle tedarik zincirini sağlayan tüm kritik sektörlerin mücbir sebep kapsamında değerlendirilmesini ve devletimizin sunduğu imkanlardan faydalanabilmesini bekliyoruz. İthalatta gümrüklerdeki KDV’nin ertelenmesi ve enerji kullanım teşviklerinin yaygınlaştırılması da sektörümüz için önem teşkil ediyor. Ülkemizin ekonomisinin gelişmesi için kimya sektörü olarak üretmeye ve ihracata devam edeceğiz.
Türkiye Beyaz Eşya Sanayicileri Derneği (TÜRKBESD) Başkanı Can Dinçer
“Sektör, Ar-Ge teşviklerine ihtiyaç duyuyor”
TÜRKBESD’e üye şirketlerin 2020’nin ilk 3 ayında gerçekleştirdikleri iç satışlar geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 11 oranında arttı. Sektör olarak bu zor günlerde müşterilerimizin sağlıklı şekilde hayatlarını sürdürülebilmeleri ve mağduriyet yaşamamaları için tüm gücümüzle çalışıyoruz. Türkiye beyaz eşya sektörü 600 bin dolaylı 60 bin doğrudan istihdam sağlıyor.
Ülkemizin lokomotif sektörlerinden olan beyaz eşya sektörü için devletimizin sağlayacağı bazı vergi ve uygulama düzenlemeleri, istihdamın korunması ve ekonomiye güçlü katkımızın sürmesi açısından büyük önem arzetmektedir. Pandemi krizi diğer sektörlerde olduğu gibi beyaz eşya sektörünün de gelecek dönemde dijitalleşme, yapay zekâ, otomasyon ve bulut tabanlı teknolojilere daha fazla yatırım yapma ihtiyacını ortaya koydu. Sektörümüz bu alanlarda Ar-Ge teşviklerine ihtiyaç duymaktadır.
MOSDER (Türkiye Mobilya Sanayicileri Derneği) Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Balcı
Mobilyacılar kira desteği için yasa çıkmasını istiyor
İç pazarda yüzde 80 oranında satışlarda daralma gözlemlenmektedir. Yüzbinlerce kişiye istihdam sağlayan sektörümüzün mağazacılık operasyonunun daha çok olumsuz etkilenmemesi için kira sözleşmeleri konusunun tekrar gündeme gelmesi gerektiğini düşünüyoruz, bu konuda devletimizin bir yasa çıkartmasının sektörümüz adına can suyu olacağına inanıyoruz. Yalnızca MOSDER çatısı altında olan üye mobilya markalarımızın yurt içinde 5000’in üzerinde mağaza, Türkiye genelindeyse büyük ölçekli ve lokalde binlerce mobilya mağazası bulunmaktadır. İşyeri sahiplerinin mevcut süreci kapsayacak şekilde kiracılarına yüzde 50 oranında indirim sağlayabilecek bir pakete ihtiyacımız vardır. Bu konuda da devletimizden yeni bir destek paketi açıklamasını bekliyoruz.
İHKİB (İstanbul Hazırgiyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği) Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Gültepe
“Destekler 1 yıla çıkarılsın”
Türkiye için stratejik öneme sahip hazır giyim sektörünün salgını en az hasarla atlatabilmesi için çalışıyoruz. Türkiye’den milyarlarca dolarlık alım yapan, aralarında Inditex Grup, H&M, Zara, Marks and Spencer, Levi’s, Primark, Best Seller’ın de bulunduğu küresel markalarla da mektup diplomasisi başlattık. Siparişi verilen ve depolarda bekleyen ürünlerin ödemelerinin yapılmasını istedik. 4 maddelik acil önlem paketimiz: ‘Kısa çalışma ödeneği Nisan’dan başlamak üzere en az 5 aya çıkarılmalı ve prosedür kolaylaştırılmalı. SGK primi ve vergi ödemeleri gibi kamu alacaklarıyla kredi taahhütleri 1 yıl ötelenmeli. KDV alacaklarının yüzde 90’ı teminat mektubu karşılığında firmalara ödenmeli. Depolarda kalan ürünlerin stok maliyetlerinin karşılanması için Ticaret Bakanlığımızın başlattığı çalışma hızla tamamlanarak ihracatçılarımıza acil ‘can suyu’ oluşturulmalı.
Türkiye İMSAD Yönetim Kurulu Başkanı Tayfun Küçükoğlu
“Sektör, stratejik önemde”
Türkiye inşaat malzemesi sanayisi, gerek toplam üretimi ve istihdamdaki payı, gerekse diğer sektörlerle yakın ilişkisinden dolayı ülkemiz için stratejik önem taşımaktadır. Sektörümüzün rekabet gücü ve istihdam kapasitesini koruması ülkemiz ekonomisi için de son derece önemli. Tüm sektörlerde olduğu gibi inşaat malzemeleri sanayisinde beklenen iyileşme ise salgının seyrine ve kalıcı etkilerine bağlı olacak. Yarattığı potansiyel ve iş hacmi açısından sünger sektör olmasından dolayı Türkiye ekonomisinin inşaat malzemesi sanayisine ihtiyacı var. Türkiye İMSAD olarak, bu zor süreçte üyelerimizle birlikte, kamunun aldığı her türlü tedbirin yanı sıra bireysel ve kurumsal önlemleri de ciddiyetle uyguluyoruz. Sanayicilerimiz, öncelikle çalışanların sağlığını korumak, ofis ve fabrikaları salgından uzak tutmak için gerekli önlemleri uygulamaya devam edecektir.
İSKİD (İklimlendirme Soğutma Klima İmalatçıları Derneği) Yönetim Kurulu Başkanı Ozan Atasoy
İklimlendirme ve havalandırma sektörünün önemi arttı
Dernek olarak yüzde 90’ını temsil ettiğimiz iklimlendirme sektörü, hızlı bir teknolojik gelişmeyle Türkiye’de enerji verimliliği standartlarına uygun klimalar üretiyor ve Avrupa Birliği yönetmelikleriyle uyumlu, çevre dostu R-32 gazını kullanmaya başladı. Salgın nedeniyle zamanımızın büyük bölümünü evde geçirdiğimiz bu dönemde, sağlık için iç mekan hava kalitesinin sağlanmasında, iklimlendirme ve havalandırma sektörünün önemi arttı. Dünya klima pazarı 70 milyar doları aştı, Türkiye’de üretim kapasitesiyle birlikte klima pazarında nicelik ve nitelik yönünden hızlı bir gelişim gösterdi. 2019’da klima satışlarında bir hız kesme durumu gözlense de perakende pazarı bu oranda daralmadı, yüzde 40’a varan enerji tasarrufu sağlayan A++ enerji sınıfı ve inverter kompresörlü ürünlere talep ciddi şekilde arttı.
Türkiye Perakendeciler Federasyonu Başkanı Ömer Düzgün
“Tedarik zinciri tüm aşamalarıyla denetlenmeli”
Yerel market zincirleri, ülkemizin geçtiği bu zorlu dönemde, halkı mağdur etmeyecek bir fiyat politikası uygulamaya çalışıyor. TPF, üretim-satış zincirinin son halkası olarak tüketici karşısında üretici ve aracı firmaların uyguladıkları zamların sorumlusu olarak görülüyor. Keyfi şekilde gerçekleştirilen fahiş fiyat artışlarının takipçisi olacağız. Bizleri zor durumda bırakan ve kamuoyunda oluşabilecek ‘perakendecilerin krizi fırsata çevireceğine’ yönelik olumsuz algının önüne geçmek adına, ürün fiyatlarına yönelik tedbir ve düzenlemelerin üretici ve lojistik sektörlerini de kapsayacak şekilde tedarik zincirinin tüm aşamalarında hayata geçirilmesini talep etmek üzere, Ticaret Bakanlığı, Tarım ve Orman Bakanlığı, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı ile İçişleri Bakanlığı’na başvurularımızı yaptık.
BMD (Birleşmiş Markalar Derneği) Yönetim Kurulu Başkanı Sinan Öncel
“Zaman kiracılara el uzatma zamanı”
Salgın önlemleri çerçevesinde Türkiye’de market ve eczane dışındaki mağazaların tamamı 19 Mart’tan bu yana kapalı ve bir daha hangi tarihte açılacakları öngörülemiyor. Nakit akışı duran perakendeci tüm bütçesini 400 bin çalışanının maaşlarına, vadesi gelen çeklere ve üreticilere yapılacak ödemelere ayırdı. Bu nedenle markalarımızın hemen hemen tamamı mağaza kirasını ödeyemeyecek durumda. Salgınlar, Borçlar Kanunu’na göre ‘mücbir sebep’ oluşturuyor, bu durumda tarafların yükümlülükleri askıya alınıyor. Hukukçuların bu görüşü kendisi de hukukçu olan Alışveriş Merkezleri ve Yatırımcıları Derneği (AYD) Başkanı Prof. Hüseyin Altaş’ın aynı konuda medyaya yansıyan değerlendirmeleriyle örtüşüyor. Bu durum pek çok mal sahibinin hoşuna gitmese de zaman yıllarca tüm yükümlülüklerini yerine getiren kiracılara el uzatma zamanı. Aksi takdirde pek çok markamız fırtınayı atlatıp güneşli günlere kavuşamayacak.
AYİDER (Anadolu Yakası İnşaat Müteahhitleri Derneği Başkan Yardımcısı Mimar Ahmet Erkurtoğlu
“Korona sonrası balkonlu ve güneş alan konutlar revaçta olacak”
Korona sonrasında mimari olarak güney yönünü konumlandırılan, balkonlu, enerji tasarrufu sağlayan ve büyük metrekareli konutlar ön plana çıkacak. Korona nedeniyle evdeki balkonların ne kadar önemli olduğu anlaşıldı.
Enerji ve su tasarrufu sağlayan yeşil binalar kazanacak. Şehrin yeni yerleşen yerlerinde hayat bulacak yatay mimariye sahip binalar tercih nedeni olabilecek. Nüfusun yoğunluğunun daha az olduğu semtlerde yeni gelişen bölgelerde konut satışları hızlanacak.
Konut ile ofis iç içe geçecek. Evler aynı zamanda home ofis olarak değerlendirilecek. Şirketler ofislerini küçültürken çalışanlar da evlerindeki koşulları değiştirecek. Şu an dünyada da bu yöne doğru bir değişim söz konusu.
Pandemi, 2020’nin ekonomi plan ve programlarını da bozdu
Yeni düzenin yeni normalinde; HESAP KİTAP YENİDEN
Yorumlar